KEFALET SÖZLEŞMELERİ

Özet: Kefalet nedir, kefilliğin hukuksal niteliği nedir. Kefilin borcunun kaynağı nedir. Yasadan doğan kefillik ile sözleşmeden doğan kefilliğin ayrımı nedir. Kefalet sözleşmesi ile garanti sözleşmesinin farkları nelerdir. Başkasının borcunu üstlenen ve bu borcu ödeyen kimsenin ödediği borcu asıl borçludan tahsil edebilmesi için hangi yolları izlemesi gerekir. Makalemizde bu konuyu açıklamaya çalışacağız.

1-Kefilliğin tanımı:

Eski Borçlar kanununda kefalet bir akittir ki onunla bir kimse, borçlunun akdettiği borcun edasını temin etmeği alacaklıya karşı taahhüt eder şeklinde tanımlanıyordu. Ancak bu tanım yetersiz kalmakta ve kefilliğin hukuksal niteliğini yeteri kadar açık tanımlamamaktaydı.

Borçlar kanununun kaynağı olan İsviçre borçlar kanununda ise kefillik sözleşmesi ile kefil, üçüncü bir kişinin-asıl borçlunun- alacaklısına karşı, bunun borcunun ödenmesini sağlamak borcuna girer diye tanımlanmaktadır.( 1)

Yeni borçlar kanununda Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir şeklinde tanımlanmaktadır. Yasa metninde görüldüğü üzere bu tanım da kefalet sözleşmesinin hukuksal niteliğini yeterli şekilde açıklamaya yetmemektedir.

2-Kefilliğin hukuksal niteliği:

a-Kefalet sözleşmesi ile kefil, alacaklı karşısında borçlu olur. Yapılan sözleşmede üçüncü şahıs asıl borçlunun borcunun ödenmesini garanti etmekte, daha doğrusu asıl borçlunun borcunu ödemeyi üstlenmektedir. Kefalet sözleşmesi, alacaklı ile üçüncü şahıs arasında yapılır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olması için asıl borçlunun sözleşmeye katılması gerekmez. Kefil asıl borçludan izin de almaz. Asıl borçlu istemese dahi kefil borç ödeme yükümlülüğü altına girer.

b-Kefilin borcu kanunda tarif edildiği üzere asıl borçlunun borcunun ödenmesini sağlamaya dayanır. Alacaklıya ödemede bulunan kefil, asıl borçlunun borcunu değil sözleşme ile taahhüt ettiği kendi borcunu ödemektedir. Bu durumda kefilin borcu sona erer, ancak asıl borç son bulmaz.

c-Kefalet sözleşmesinden doğan borcun nedeni, asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğü veya borç ödeme isteksizliğine karşılık, alacaklının alacağının sağlama alınması, asıl borcun güçlendirilmesidir.

d-Kefalet sözleşmesinde edimin konusu para borcunun ödenmesidir. Kefil asıl borçlunun edimini yerine getirememesi durumunda, alacaklıya karşı bir edimde bulunmayı yüklenir. Bu nedenle değeri para ile ölçülebilen bütün verme borçlarına, yapmama borçlarına ve hatta yapma borçlarına kefil olmak olanağı mümkündür. (2)

e- Kefilin borcu fer’i borç-yan borç-niteliklidir. Kefilin borcu asıl borcun varlığına ve geçerliliğine bağlıdır. Asıl borç yoksa kefillikte söz konusu olmaz. Asıl borç geçersizse kefillikte geçersizdir. Kefillik asıl borç ile aynı kaderi paylaşır. Asıl borç ödeme veya herhangi bir nedenle sona ermişse kefillikte sona erer. Kefaletten doğan alacak asıl alacaktan bağımsız olarak takip konusu yapılamaz. Kefil, asıl borçluya ait tüm itiraz ve savunmaları alacaklıya karşı ileri sürebilir. Kefilliğin fer’i nitelikte bir borç olması sebebiyle alacaklı, asıl borcun yanı sıra kefilliğinde varlığını kanıtlaması gerekir. (3)

f-Kefilin borcunun ikincil nitelikte bir borç olması, özellikle adi kefalette kendini gösterir. Adi kefalette kural olarak asıl borçluya karşı takip yapılıp semeresiz kalmadan kefile yönelmek mümkün değildir. (4)

g-Kefalet sözleşmesi tek taraflı bir borç ilişkisi doğurur. Bu sözleşme ile alacaklı kefile karşı borç taahhüdü altına girmez. Yukarıda da açıkladığımız gibi kefalet sözleşmesi ile üçüncü şahıs, alacaklıya karşı asıl borçlunun borcunu yüklenmektedir. Kısaca kefalet sözleşmesi tek taraflı bir sözleşmedir. Kefil, alacaklının rızası olmadan sözleşmeden dönemez.

h-Kefilin borcu, asıl borcun varlığına ve geçerliliğine bağlı olmakla birlikte, kefalet sözleşmesi, asıl borcu doğuran sözleşmeden ayrı hukuksal nedeni olan bağımsız borç doğuran bir sözleşmedir. Asıl borç sözleşmeden, haksız eylemden, yasadan veya sebepsiz zenginleşmeden doğmuş olabilir. Burada önemli olan kefilin alacaklıya asıl borcu ödemek için güvence vermesidir.

Kefalet sözleşmesi ile garanti sözleşmesi benzerlik arz etse de birbirinden farklıdır. Bu nedenle kefalet sözleşmesi ile garanti sözleşmesini birbirine karıştırmamak gerekir.

3-Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun sözleşme ilişkisini kefillik mi yoksa garanti sözleşmesi mi olarak nitelendirmesinde başvurduğu ölçütlerle biçimlendirdiği 04.07.2001 tarihli kararı özetle şöyledir.

Uyuşmazlık, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin kefalet sözleşmesi mi, yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkeme bu ilişkiyi kefalet olarak nitelendirirken, Özel Daire ilişkinin garanti sözleşmesi niteliğinde olduğunu benimsemiştir. Somut olaya girilmeden önce, her iki sözleşmenin nitelikleri ve farkları üzerinde durulmalıdır. Kişisel teminat sözleşmelerinin alt kavramlarını oluşturan kefalet ve garanti sözleşmelerinin temel amaçları, esas itibariyle asıl borç ilişkisinin tarafı olmayan üçüncü kişilerce, alacaklıya şahsi güvence verilmesidir.

Kefalet sözleşmesinin geçerliliği yazılı şekle tabi olması ve ayrıca bu sözleşmede kefilin sorumlu olacağı belirli bir miktarın gösterilmesi gerektiği halde, garanti sözleşmesi herhangi bir şekle tabi tutulmadığı gibi, verilen garantinin belli bir limite bağlanmış olması da aranmaz.

Kefalette, kefil, borçluya ait def’ileri alacaklıya karşı ileri sürebilme hakkına sahipken, garanti akdinde, teminat veren kişiye bu hak tanınmamıştır. Bunların dışında kefilin kefaletten doğan borcunu ödedikten sonra asıl borçluya rücu hakkı bulunduğu halde, garanti sözleşmesinde teminat verene bu hak tanınmamıştır.

Nihayet, Borçlar kanunu gereğince kefalette, kefilin sorumluluğu asıl borcun geçerli oluşuna ve devamına bağlı iken, garanti sözleşmesindeki bağımsızlık ilkesi gereğince bu koşullara tabi tutulmamıştır. Bu farklı hüküm ve sonuçlardan anlaşılacağı üzere, garanti veren kişinin sorumluluğu, kefalet veren kimsenin sorumluluğundan çok daha ağır koşullara tabidir.

Bu nedenle sözleşmenin niteliğinin tespit ve yorumunda teminat veren kimsenin iradesi araştırılmalıdır. Doktrinde ve uygulamada her iki sözleşmenin birbirinden ayırt edilebilmesi için çeşitli kıstaslar belirlenmiştir. Bu kıstaslardan ilk gurubu yardımcı olarak belirlenen kıstaslardır ki, bunlar ana hatları itibariyle; sözleşmede kullanılan deyimler, üstlenilen rizikonun niteliği, borçlu yerine ifa veya tazminat ödeme yükümlülüğü, para borcunun yüklenilmesi veya bir fiilin yüklenilmesi gibi ölçütlerdir.

Doktrinde belirlenmiş olan ana kıstaslara gelince; bunlardan ilki, asli-feri yükümlülük ölçütüdür. Buna göre, garanti veren bağımsız bir borç altına girmekte olup, bu yükümlülüğün bir başka borç ile ilgisi yoktur. Kefalette ise; asıl olan bir başka borcun olması verilen teminat ile o borcun ödenmesinin sağlanmasıdır.

Ana Kıstaslardan ikincisi, yükümlülüğün kapsam ve niteliği teşkil eder. Buna göre, asıl borçlu gibi yükümlülük altına girme amacını taşıyan sözleşme kefalet, asıl borçlunun borcunu aşabilecek, bir başka deyimle, lehine taahhüt altına girilen, alacaklının hiçbir şekilde zarara uğramayacağını temine yönelik sözleşme ise, garanti sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerekmektedir.

Ana kıstaslardan bir diğeri ise, menfaat kıstası olup, buna göre kefalet ilişkisinde kefalet verenin bu ilişkide bir yararlanma amacı olmadığı halde; garanti sözleşmesinde ilke olarak, böyle bir teminat verenin yararı olduğudur. Nihayet, ana kıstaslardan bir diğeri ise, kişiye yönelik teminat verme kıstası olup buna göre teminatın bir kişi göz önüne tutularak verilmesi kefalete işaret olacak, böyle değil de objektif olarak belli bir sonucun gerçekleşmesi amacına yönelik olarak verilmesi halinde, garanti sözleşmesinin amaçlandığı kabul edilecektir.

Bu şekilde iki sözleşme türü, farkları ile kıstasları belirlendikten sonra, bu ölçütlerin dava konusu sözleşmeye uygulanarak, niteliğinin saptanması gerekmektedir.

Sonuç: Banka ile imzalanan kredi kartı sözleşmesi ile verilen teminat, kredi sözleşmesinin müşterisi ve asıl borçlusu olan kişinin borçlarını karşılamaya yöneliktir. Bağımsız ve objektif bir amaca yönelik teminat verilmiş değildir. O halde, tüm ana kıstasların uygulanması sonucu davalının garanti beyanı adı altındaki beyanlarının bir garanti sözleşmesi amacı ile değil, kefalet amacı ile verildiği sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle davalının iradesinin bir kefalet amacına yönelik olduğunun kabulü gerekir.(5)

4-Kefalet sözleşmesinin geçerlik koşulları:

a-Kefalet ancak geçerli bir borç varsa söz konusu olur. Ancak gelecekte doğacak veya şarta bağlı bir borç için de geçerli bir borç olması şartı ile kefalet sözleşmesi yapılabilir. Asıl borç doğmadıkça kefillik bir sonuç doğurmaz. Asıl borç hukuka, ahlaka aykırılık, başlangıçtaki imkânsızlık, biçim eksikliği, danışıklılık, asıl borçlunun isnat kabiliyetinden yoksun olması gibi nedenlerle geçersizse bu durumda kefillikte geçersizdir.

b- Asıl borç aşırı sömürü, yanılma, aldatma, tehdit, korkutma gibi sebeplerle doğmuşsa bu gibi borçlar iptali kabil borçlardan sayılır. Asıl borcun iptali halinde kefillikte sona erer.

c-Asıl borçlu buna rağmen borcu onaylar, ya da süresi içinde iptal davası açmaz ise kefillik geçerli olur. Asıl borçluya ait bu hakları kefil kullanamaz.

d-Asıl borçlu, borcun varlığını onaylamaz ya da bozma hakkını kullanırsa asıl borçla birlikte kefillikte sona erer.

5-Kefalet sözleşmesinin şekli:

Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile ödeme tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil şartlarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz.

6-Kefalet sözleşmesinin geçerlik şartı:

Kefalet sözleşmesi ile bir borca kefil olan kimsenin her şeyden önce isnat kabiliyetine sahip olması gerekir. Hacir altına alınmış, medeni hakları kısıtlanmış bir kimse kefalet sözleşmesi yapamaz. Müflis bir şahıs kefalet sözleşmesi yapabilir. Ancak alacaklı alacağını iflas masasına yazdıramaz. İflas ertelemesi devam eden bir şahıs kefil olamaz.

Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.

Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez.

28.03.2013 tarihinde yapılan değişiklik ile Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz.

7-Adi kefaletin kefilden farkı:

Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez. Kefalet sözleşmesinin adi kefalet olduğu ve alacaklı, borçludan alacağını tahsil edemediği takdirde borcun üçüncü şahıs kefil tarafından ödeneceği taahhüt edilmiş olmalıdır.

Ancak, aşağıdaki hâllerde alacaklı doğrudan doğruya kefile başvurabilir:

aa-Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.

bb-Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.

cc-Borçlunun iflasına karar verilmesi.

dd-Borçlunun iflas erteleme talep etmesi ve süre verilmiş olması.

Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine iflas erteleme kararı verilmişse bu hüküm uygulanmaz.

Sadece açığın kapatılması için kefil olunmuşsa, borçlu aleyhine yapılan takibin kesin aciz belgesi alınmasıyla sonuçlanması veya borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi ya da iflasın ertelenmesi kararının kesinleşmesi durumlarında, doğrudan doğruya kefile başvurulabilir. Sözleşmede, bu durumlarda alacaklının, önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu kararlaştırılabilir.

8-Müteselsil kefalet:

Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehinini paraya çevirmeden doğrudan kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.

Alacak, teslime bağlı taşınır rehini veya alacak rehini ile güvenceye alınmışsa, rehinin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Ancak, alacağın rehinin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da iflas erteleme kararı verilmesi hâllerinde, rehinin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.

9-Birlikte kefalet:

Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur. Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Ancak, bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir. Bir kefil, bu hakkı, diğer kefillerin kendi paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları durumunda da kullanabilir. Aksine anlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borcu ödeyen kefil, kendi paylarını daha önce ödememiş olmaları ölçüsünde, diğer kefillere karşı rücu hakkına sahiptir. Bu hak, borçluya rücudan önce de kullanılabilir.

Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu varsayımın sonradan gerçekleşmemesi veya kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz olduğuna karar verilmesi durumunda kefil, kefalet borcundan kurtulur.

Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, kefalet borcunun tamamından sorumlu olur. Ancak, borcu ödeyen kefil aksine anlaşma olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki payı oranında rücu hakkına sahiptir.

Yargıtay 23. H.D. 2013-4723 E. 2013-5479 K. 17.09.2013 tarihinde:

Aynı borca birden fazla kefil bulunması halinde, rücu ilişkisinde kefillerin birbirlerine karşı kefalet oranında sorumlu olacaklarına karar vermiştir. (6)

10-Kefilin sorumluluğunun sınırı:

Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumlu olur. Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa kefil borçlunun kusur ve gecikmesinden de sorumludur.

Yapılan icra takibiyle birlikte masraflardan ve avukat ücretinden sorumludur. Rehinin paraya çevrilmesi yolu ile takip yapılmışsa takip masraflarından ve gecikme faizinden sorumludur.

Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.

Kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hâle gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.

Yargıtay 6. H.D.2015-7722 E. 2016-3353 K. 25.04.2016 tarihinde:

Kefilin sorumluluğu sözleşme kapsamındaki borçlar için ve sözleşme süresince geçerli olup, kefilin sözleşme sona erdikten sonraki erken tahliyeye bağlı olarak istenen alacaklar için sorumlu tutulamayacağına karar vermiştir. (7)

11-Kefilin takibi:

Borçlunun iflası sebebiyle asıl borç daha önce muaccel olsa bile, belirlenen vadeden önce kefile karşı takibat yapılamaz.

Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya iflas erteleme kararına kadar kendisine karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir.

Yargıtay 19.H.D.2013-7742 E.2013-10701K. 15.07.2013 tarihinde:

Alacağın taşınmaz rehiniyle veya taşınır rehiniyle teminat altına alınması halinde müteselsil kefile başvurulabilmek için mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya, iflâs anlaşması kararına kadar kendisine yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebileceğine karar vermiştir. (8)

Asıl borcun muaccel olması, alacaklı veya borçlunun önceden süre talep eden bildirimde bulunmasına bağlıysa, kefalet borcu için bu süre, bildirimin kefile yapıldığı tarihte işlemeye başlar. Yerleşim yeri yabancı bir ülkede olan borçlunun borcunu ödemesi, döviz işlemleri veya havale ile ilgili yasaklar gibi sebeplerle, o yabancı ülkenin yasal düzenlemeleri gereği imkânsız hâle gelmiş veya sınırlandırılmışsa, yerleşim yeri Türkiye’de olan kefil, takibe bu sebeple itiraz edebilir.

12-Kefilin savunma hakları:

Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün savunma haklarını alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır. Yanılma veya sözleşme yapma ehliyetsizliği ya da zamanaşımına uğramış bir borç sebebiyle borçlunun yükümlü olmadığı bir borca bilerek kefalet hâli bu hükmün dışındadır.

Asıl borçlu, kendisine ait olan bir savunmadan vazgeçmiş olsa bile kefil, yine de bu savunma hakkını alacaklıya karşı ileri sürebilir.

Kefil, asıl borçluya ait savunmaların varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu savunmaları bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder.

Kumar veya bahisten doğan bir borca kefalette kefil, borcun bu niteliğini bilmiş olsa bile, asıl borçlunun sahip olduğu savunma hakkını ileri sürebilir.

12-Alacaklının özen gösterme borcu:

Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya daha sonra asıl borçludan alacağın özel güvencesi olmak üzere elde ettiği rehin haklarını, güvenceyi ve rüçhan haklarını kefilin zararına olarak azaltırsa, zararın daha az olduğu alacaklı tarafından ispat edilmedikçe, kefilin sorumluluğu da buna uygun düşen bir miktarda azalır. Kefilin fazladan ödediği miktarın geri verilmesini isteme hakkı saklıdır.

Alacaklı, borcu ödeyen kefile haklarını kullanmasına yarayabilecek borç senetlerini teslim etmek ve gerekli bilgileri vermekle yükümlüdür. Alacaklı, kefalet sırasında var olan veya asıl borçlu tarafından alacak için sonradan sağlanan rehinleri ve diğer güvenceleri de kefile teslim etmek veya bunların devri için gerekli işlemleri yapmak zorundadır. Alacaklının, diğer alacakları sebebiyle sahip olduğu rehin ve hapis hakları, kefilin haklarından sıraca önce geldikleri ölçüde saklıdır.

Alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın yükümlülüklerini yerine getirmez, ağır kusuruyla mevcut belgeleri veya rehinleri ya da sorumlu olduğu diğer güvenceleri elinden çıkarırsa, kefil borcundan kurtulur. Bu durumda kefil, ödediğinin geri verilmesini ve varsa ek zararının giderilmesini isteyebilir.

13-Ödemenin kabulü:

Borç muaccel olduğu takdirde kefil, alacaklıdan yapacağı ödemeyi kabul etmesini her zaman isteyebilir. Bir borca birden çok kişinin kefil olması durumunda alacaklı, kefillerden biri tarafından yapılacak kısmi ödemeyi, bunu öneren kefile düşen paydan az olmamak koşuluyla, kabul etmek zorundadır.

Alacaklı haklı bir sebep olmaksızın ödemeyi kabul etmekten kaçınırsa, kefil borcundan kurtulur; birlikte müteselsil kefalette ise, kefillerin sorumluluğu kendilerine düşen pay miktarı kadar azalır.

Alacaklının kabulü halinde kefil, asıl borç muaccel olmadan önce de ödeyebilir. Ancak, bu durumda kefil, asıl borçluya karşı rücu hakkını borcun muaccel olmasından önce kullanamaz.

14-Kefilin rücu hakkı:

Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Kefil, bu hakları asıl borç muaccel olunca kullanabilir.

Kefil, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, rehin hakları ile aynı alacak için sağlanmış diğer güvencelerden sadece kefalet anında var olan veya bizzat asıl borçlu tarafından, sonradan özellikle bu alacak için verilmiş bulunanlara halef olur. Alacaklıya kısmen ifada bulunan kefil, rehin hakkının sadece bunu karşılayan kısmına halef olur. Alacaklının rehin konusu üzerinde geriye kalan alacak hakkı, kefilin rehin hakkından önde gelir.

Kefil, dava hakkı vermeyen veya yanılma ya da ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçluyu bağlamayan bir borç için ödemede bulunduğu takdirde, asıl borçluya karşı rücu hakkına sahip değildir. Kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, kefilin alacaklıya ifada bulunduğu anda işlemeye başlar ve genel zamanaşımına yani on yıllık süreye tabidir.

15-Kefilin bildirim borcu:

Borcu tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek zorundadır. Kefil, bildirimde bulunmazsa ve ödemeyi bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen borçlu da alacaklıya ifada bulunursa, kefil rücu hakkını kaybeder. Bu durumda alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanan dava hakkını kullanır.

16-Kefaletten dönme:

Gelecekte doğacak bir borca kefalette, borçlunun borcun doğumundan önceki mali durumu, kefalet sözleşmesinin yapılmasından sonra önemli ölçüde bozulmuşsa veya mali durumunun, kefalet sırasında kefilin iyi niyetle varsaydığından çok daha kötü olduğu ortaya çıkmışsa, kefil alacaklıya yazılı bir bildirimde bulunarak, borç doğmadığı sürece her zaman kefalet sözleşmesinden dönebilir. Ancak kefil, alacaklının kefalete güvenmesi sebebiyle bir zarara uğramışsa kefil bu zararı karşılamak zorundadır.

17-Kefaletin sona ermesi:

*Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur.

*Kefalet sözleşmesinin bozulmasıyla kefillik sona erer.

*Alacaklı ve borçlu sıfatları aynı kişide birleşirse borç sona erdiği için kefillikte sona erer.

*Borcun yenilenmesi halinde asıl borçla birlikte kefillikte ortadan kalkar.

*Asıl borcun ibra edilmesiyle kefillik sona erer.

*Asıl borçlu ile alacaklı arasında görülen davada borcun var olmadığına karar verilirse bu durumda da kefillik sona erer.

*Sınırlı bir süre kefillik kabul edilmişse bu sürenin bitimiyle kefillik sona erer.

*Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her zaman ve müteselsil kefalette ise, kanunun öngördüğü hâllerde, alacaklıdan, bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehinin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir.

Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirim sonucunda muaccel olacaksa kefil, kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra alacaklıdan, bu bildirimi yapmasını ve borç bu suretle muaccel olunca, takip ve dava haklarını kullanmasını isteyebilir.

Alacaklı, kefilin bu istemlerini yerine getirmezse, kefil borcundan kurtulur.

Kaynakça:

(1) İ.Sungurbey, Borçlar Hukuku

(2) H. Tandoğan Medeni Hukuk

(3) M.R.Karahasan, Borçlar Hukuku

(4) C.Yavuz Özel Borç İlişkileri

(5) Y.H.G.K. 2001-19-534 E. 2001-583 K.

(6) Y.23.H.D.2013-4723 E. 2013-5479 K. 17.09.2013T.

(7) Y.6.H.D. 2015-7722 E.2016-3353 K. 25.04.2016 T.

(8) Y.19.H.D.2013-7742 E.2013-10701 K. 15.07.2013 T.

LEBİB YALKIN MEVZUAT DERGİSİ HAZİRAN 2017

AVUKAT EROL TÜRK

[email protected]

Bize Ulaşın


Çalışma saatlerimiz: 
Haftaiçi: 09:00 - 17:00

Sıraselviler Cad.No:32 Kat:5 Daire:7 34400
Beyoğlu /İstanbul

+90(212) 251 30 26
+90(532) 246 06 53


Google Map