Özet: Bir işverene ait işyerinde mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde, işletmenin ve işin gereği uzmanlık gerektiren işlerde iş alan.
Bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde çalıştıran, diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında bu şekilde kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir.
1-Yasal tanımlar:
Alt işveren:
Bir işverenden, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde, işletmenin ve işin gereği teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan, bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları ifade eder.
Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ispat hukuku açısından mutlaka yazılı olarak yapılması gerekir.
Asıl iş: Mal veya hizmet üretiminin esasını oluşturan işlerdir.
Asıl işveren:
İşyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işleri veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işleri diğer işverene veren, asıl işte kendisi de işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiyi yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşları ifade eder.
Muvazaa:
İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,
Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,
Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,
Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri ihtiva eden sözleşmeler muvazaalı sözleşme sayılır.
Yardımcı iş:
İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin olmakla beraber doğrudan üretim organizasyonu içerisinde yer almayan, üretimin zorunlu bir unsuru olmayan, ancak asıl iş devam ettikçe devam eden ve asıl işe bağımlı olan işi ifade eder.
2-Asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulması:
Asıl işveren alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için;
* Asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalıdır.
* Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.
* Alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır.
* Alt işverene verilen iş, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir iş olmalı, asıl işe bağımlı ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden bir iş olmalıdır.
* Alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ancak daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin sonradan tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez. Asıl işveren ile alt işveren arasında yazılı bir sözleşme yapılmalı ve alt işverene verilen işler sözleşmede yer almalıdır.
3-Yasal sorumluluk:
Kurulan ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak 4857 sayılı İş yasasından, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olur.
Asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmaya devam ettirilmesi suretiyle hakları kısıtlanamaz veya daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulamaz. Aksi halde ve genel olarak asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaalı işleme dayandığı kabul edilerek alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılarak işlem görürler. İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek alt işverenlere verilemez.
4-Kamu kurumlarında sorumluluk:
Kanuna veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan kamu kurum ve kuruluşları ile bunların doğrudan veya dolaylı olarak sermayesinin en az yüzde ellisine sahip oldukları ortaklıklarda, 4734 sayılı Kamu İhale kanunu veya diğer kanun hükümleri çerçevesinde, hizmet alımı amacıyla yapılan sözleşmeler gereğince, yüklenici aracılığıyla çalıştırılanlar, bu şekilde çalışmış olmalarına dayanarak;
* Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait kadro veya pozisyonlara atanamazlar.
* Bu kurum, kuruluş ve ortaklıklara ait işyerlerinin kadro veya pozisyonlarında
çalışanlar için toplu iş sözleşmesi, personel kanunları veya ilgili diğer mevzuat
hükümlerine göre belirlenen mali haklar ile sosyal yardımlardan yararlanamazlar.
Kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde, yükleniciler dışında kalan işverenler tarafından çalıştırılanlar ile bu işyerlerinin tabi oldukları ihale mevzuatı çerçevesinde kendi nam ve hesabına sözleşme yaparak üstlendiği ihale konusu işte doğrudan kendileri çalışanlar da aynı hükümlere tabidir. Kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların sermayesine katıldıkları ortaklıkların kadro veya pozisyonlarında çalışan işçilerin, ortak durumundaki kamu kurum, kuruluş veya ortaklıkların kadro veya pozisyonlarına atanma ya da bu kurum, kuruluş veya ortaklıklarda geçerli olan mali haklar ile sosyal yardımlardan yararlanma talepleri hakkında da aynı hükümler uygulanır.
5-Hizmet alımına ilişkin sözleşme ve şartnameler:
* İşe alınacak kişilerin belirlenmesi ve işten çıkarma yetkisinin kamu kurum, kuruluşları ve ortaklıklarına bırakılması,
* Hizmet alım sözleşmeleri çerçevesinde ya da geçici işçi olarak aynı iş yerinde daha önce çalışmış olanların çalıştırılmasına devam olunması, yönünde hükümler konulamaz.
Alt işverenlik sözleşmesi asıl işveren ile alt işveren arasında yazılı şekilde yapılır.
Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan ve işin üstlenilmesine esas teşkil eden sözleşmede:
* Asıl işveren ile alt işverenin işyeri unvanı ve adresi,
* Asıl işveren ile alt işverenin tüzel kişiliği ya da tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluş olması hâlinde işveren vekillerinin adı soyadı ve adresi,
* İşyerinde yürütülen asıl işin ne olduğu,
* Alt işverene verilen işin tarifi,
* Alt işverene asıl işin bir bölümü veriliyor ise; verilen işin işletmenin ve işin gereği teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren koşullara ilişkin teknik açıklamalar,
* Taraflarca öngörülmüş ise işin başlama ve bitiş tarihleri,
* Alt işverenin faaliyetlerini işyerinin hangi bölümünde gerçekleştireceği,
* 4857 sayılı İş yasası Md.2 de yer alan; asıl işverenin, alt işverenin işçilerine karşı o işyeriyle ilgili olarak yasadan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden, alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı,
* Alt işverenlik sözleşmesinin yapılmasından önce asıl işveren tarafından çalıştırılan işçilerin alt işveren tarafından işe alınması hâlinde, bu işçilerin haklarının kısıtlanamayacağı,
* Alt işverene verilen işin taraflar açısından yürütülme esasları,
* Asıl işveren veya vekili ile alt işveren veya vekilinin imzaları.
Bir işyerinde, işletmenin ve işin gereği teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren bir işin alt işverene verilmesi hâlinde, alt işverenin uzmanlığını belgelendirmesi amacıyla sözleşme kapsamındaki işe uygunluk, iş donanımı listesi, iş bitirme belgesi, operatör ve teknik eleman sertifikaları sözleşmeye eklenmelidir.
İşletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren iş, mal veya hizmet üretiminin zorunlu unsurlarından olan, işin niteliği gereği işletmenin kendi uzmanlığı dışında ayrı bir uzmanlık gerektiren iştir.
İşverenin kendi işçileri ve yönetim organizasyonu ile mal veya hizmet üretimi yapması esastır. Ancak asıl iş;
* İşletmenin ve işin gereği,
* Teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi, şartlarının birlikte gerçekleşmesi hâlinde bölünerek alt işverene verilebilir.
* Asıl işin bir bölümünde iş alan alt işveren, üstlendiği işi bölerek bir başka işverene veremez.
6- İşyerini bildirme:
4857 sayılı iş yasası kapsamına giren nitelikte bir işyerini kuran, mevcut bir işyerini devralan, çalışma konusunu kısmen veya tamamen değiştiren veya herhangi bir sebeple faaliyetine son veren ve işyerini kapatan işveren, işyerinin unvan ve adresini, çalıştırılan işçi sayısını, çalışma konusunu, işin başlama veya bitme gününü, kendi adını ve soyadını yahut unvanını, adresini, varsa işveren vekili veya vekillerinin adı, soyadı ve adreslerini bir ay içinde bölge çalışma müdürlüğüne bildirmek zorundadır.
Asıl işverenden iş alan alt işveren de, kendi işyerinin tescili için asıl işverenden aldığı yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte, bölge çalışma müdürlüğüne bildirim yapmakla yükümlüdür. Bölge müdürlüğünce tescili yapılan bu işyerine ait belgeler gerektiğinde iş müfettişlerince incelenir. İnceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespit edilmesi halinde, bu tespite ilişkin gerekçeli müfettiş raporu işverenlere tebliğ edilir. Bu rapora karşı tebliğ tarihinden itibaren otuz iş günü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesinde itiraz edilebilir.
7-Muvazaanın incelenmesi:
Bölge çalışma müdürlüğünce tescili yapılan işyeri için sunulan belgelerde yasalara aykırılık veya muvazaa kanaatini oluşturan delillerin bulunması hâlinde, söz konusu belgeler gerekçesi ile birlikte incelenmek üzere bölge müdürlüğünce iş teftiş grup başkanlığına intikal ettirilir.
Muvazaanın incelenmesinde özellikle,
* Alt işverene verilen işin, işyerinde asıl işveren tarafından yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin yardımcı işlerinden olup olmadığı,
* Alt işverene verilen işin işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olup olmadığı,
* Alt işverenin daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kişi olup olmadığı,
* Alt işverenin işe uygun yeterli donanım ile tecrübeye sahip olup olmadığı,
* İstihdam edeceği işçilerin niteliklerinin yapılacak işe uygun olup olmadığı,
* Alt işverene verilen işte asıl işveren adına koordinasyon ve denetimle görevlendirilenlerden başka asıl işverenin işçisinin çalışıp çalışmadığı,
* Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin iş hukukunun öngördüğü kamusal yükümlülüklerden kaçınmayı amaçlayıp amaçlamadığı,
*Yapılan alt işverenlik sözleşmesinin işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut mevzuattan kaynaklanan bireysel veya kolektif haklarını kısıtlamaya ya da ortadan kaldırmaya yönelik yapılıp yapılmadığı hususları göz önünde bulundurulur.
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin iş müfettişlerince incelenmesi sonucunda muvazaa tespit edildiği takdirde gerekçeli müfettiş raporu bölge müdürlüğünce işverenlere tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren otuz işgünü içinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
Rapora otuz işgünü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaanın tespitine dair karar vermişse tescil işlemi bölge müdürlüğünce iptal edilir ve alt işveren işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
İş müfettişinin muvazaalı işlemi tespit etmesi durumunda, itiraz süresinin geçmesi ya da mahkeme kararı ile muvazaanın onanması hâlinde asıl işveren ve alt işveren veya vekillerine ayrıca idari para cezası uygulanır.
8-Yargılama:
İtiraz üzerine görülecek olan dava basit yargılama usulüne göre sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi hâlinde Yargıtay altı ay içinde kesin olarak karar verir. Kamu idarelerince bu raporlara karşı yetkili iş mahkemelerine itiraz edilmesi ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunludur. Rapora otuz iş günü içinde itiraz edilmemiş veya mahkeme muvazaalı işlemin tespitini onamış ise tescil işlemi iptal edilir ve alt işverenin işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
Şirketlerin tescil kayıtları ise ticaret sicili memurluklarının gönderdiği belgeler üzerinden yapılır ve bu belgeler ilgili ticaret sicili memurluğunca bir ay içinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili bölge müdürlüklerine gönderilir.
İtiraz üzerine yargılamayı yapma görevi iş mahkemesine aittir. Ayrı iş mahkemesi bulunmayan yerlerde bu görevi asliye hukuk mahkemesi yerine getirir. O halde dava, ayrı iş mahkemesi olan yerlerde iş mahkemesinde, ayrı iş mahkemesi olmayan yerlerde iş davalarını görmekle görevli asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.
İş Mahkemeleri Yasası Md. 5’e göre iş mahkemelerinde açılacak her davaya davalının ikametgâhı mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyerinde ki iş mahkemesinde de bakılabilir. Davalı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olduğuna göre genel yetki kuralı uyarınca bu tür davalara Ankara İş Mahkemesi bakmakla yetkilidir.
Taşeronluk sözleşmesini inceleyip davaya konu raporu tanzim eden iş müfettişleri Çalışma Bölge Müdürlüğü’ne bağlı çalışan kimseler olmayıp Bakanlık teşkilat yapısına göre İş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın talimatları doğrultusunda görev yaparlar. Ankara dışında, Adana, Antalya, Bursa, Erzurum, İstanbul, İzmir, Malatya, Samsun ve Zonguldak’ta İl İş Teftiş Grup Başkanlığı bulunmaktadır ve bu Grup Başkanlıkları’na bağlı olan illerde denetimlerini sürdürmektedir. O halde bu Teftiş Grup Başkanlıkları’nın bulunduğu yerlerde de Bakanlık aleyhine dava açılabilir.
9- Davanın Tarafları:
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı bünyesinde görev yapan iş müfettişleri, Bakanlık denetleme birimleri olduğundan davada husumetin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yöneltilmesi gerekir. İş Yasasında açıkça düzenlendiği üzere, sözleşmenin tarafı işverenlere dava hakkı tanınmış olup, işverenler ya da işveren davacı tarafta yer alacaktır.
Alt İşveren bir adi ortaklık ise, ya da o ihale dönemi için müşterek iş ortaklığı kurulmuş ise, bunlar arasındaki ilişki adi ortaklık hükümlerine tabi olduğundan, tüzel kişiliği bulunmayan adi ortaklığın dava şartlarından olan taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Bu nedenle davanın tüm ortaklar tarafından açılması gerekmektedir.
İşverenlerden birinin dava açmaması, diğerinin dava açmasına engel değildir. İşverenlerden birinin dava açma süresini kaçırması halinde, diğer işverenin açtığı davaya müdahil olarak katılması mümkündür.
10- Dava Arkadaşlığı:
Gerek davacı, gerek davalı veya her iki tarafta birden fazla kişinin bulunması mümkündür. Bir tarafta bulunan birden fazla kişiye dava arkadaşları, bunlar arasındaki ilişkiye de dava arkadaşlığı denir. Birlikte dava açma hakkına sahip olanlar, davalarını birlikte açmak zorunda değildir. Bu kişilerden her biri ayrı ayrı dava açabilecekleri gibi, isterlerse birlikte de dava açabilirler. Bu durumda davacılar arasında dava arkadaşlığı doğar, fakat bu, ihtiyari bir dava arkadaşlığıdır. Yargılama sırasında ihtiyarî dava arkadaşlığına ilişkin hükümler uygulanır
Her iki işverenin de iddia ve talebi, iş müfettişliğinin muvazaa tespitine ilişkin raporun doğru olmadığı, alt işverenlik sözleşmesinin muvazaaya dayanmadığı ve bu nedenle aralarında geçerli bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığının tespitine yönelik olmalıdır.
11-Karar:
Dava, iş müfettişinin, alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğunun tespitine karşı açıldığına göre, davacı işveren veya işverenler, dava dilekçesinde iş müfettişinin tespitinin aksine, alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olmadığının tespit edilmesini isteyeceklerdir. Açılmış olan dava, hukukî niteliği itibariyle menfi tespit davasıdır.
Davalı Bakanlık ise, muvazaalı alt işverenlik ilişkisinin bulunduğu iddiasını sürdürecektir.
İş Mahkemelerinde yargılama sözlü yargılama usulüne göre yapılır. HMK da düzenlenen sözlü yargılama usulünde de, kanunda belirtilen özel hükümler dışında, yazılı yargılama usulüne ilişkin kurallar uygulanır. İş mahkemesi delillerin diğer tarafa tebliğ edilmesine gerek duymadan dosyayı inceler. Açılan dava muvazaa ve geçerli bir alt işverenlik ilişkisinin bulunup bulunmadığının tespiti için açılmış bir davadır.
Tarafların iddia ve savunmalarının tutanağa geçirilmesiyle, genişletme ve değiştirme yasağı da başlamış olur ve bu aşamadan sonra ıslah, feragat, karşı tarafın rızası gibi kanundaki istisnalar hariç, zapta geçen iddia ve savunmalar değiştirilip genişletilemez. Davanın sebebi, alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olup olmadığı, işverenler arasında geçerli bir alt işverenlik sözleşmesi bulunup bulunmadığının tespitidir. Uyuşmazlığa bakan mahkeme muvazaa iddiasını kabul ederse alt işverenlik sözleşmesini iptal eder ve alt işverenin işçileri, başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
Mahkeme muvazaa iddiasını kabul etmezse alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olmadığı yargı kararı ile tespit edilmiş olacaktır. İş mahkemesinin verdiği karar kesindir. Mahkeme, işyeri tescilinin iptaline dair bir karar vermeyecektir. Dava sonucu verilen karar maddi anlamda hüküm ifade ettiği halde cebri icra kabiliyetinden yoksundur. Alt işverenle asıl işveren arasındaki sözleşmenin muvazaaya dayanmadığı belirlenerek verilen kabul hükmü, bir hukuki ilişkinin varlığını tespit eden müspet tespit hükmüdür. Hüküm verildiği andan ileri etkili olmayıp, alt işverenlik ilişkisinin kurulduğu tarih itibariyle geriye etkili sonuç doğuracaktır.
12-Kararın etkileri ve Yargıtay kararları:
Mahkemece verilen kararın üçüncü kişilere etkisi sadece asıl işveren-alt işverenle sınırlı değildir. Asıl işverenin işyerindeki işçi sayısına bağlı sorunlarda, işyerinin iş güvencesi kapsamında olup olmadığının tespiti de önemlidir. O işyerinde toplu sözleşme yetkisine sahip sendikanın ve çoğunluğun tespitinde, işçilerin hangi işkolunda kurulu sendikaya üye olabileceklerinin belirlenmesinde ve sendika üyeliğinin kazanılıp kaybedilmesinde de önemlidir.
Özellikle toplu sözleşme yetkisinde, alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğunu tespit eden iş müfettişliği raporuna karşı otuz işgünü içinde dava açmayan işverenler alt işveren işçisi gibi görünen çok sayıda sendikasız işçiyi asıl işverene bağlamış olmakla işyerindeki işçi sayısını arttırmış, üye işçilerin oranını da azaltmış olacaklardır. İşverenler dava haklarını kullandıkları halde iş mahkemesince davanın reddi ve alt işverenlik sözleşmesinin muvazaalı olduğunun tespit edilmesi halinde, alt işveren işçileri kesin bir mahkeme kararı ile asıl işveren işçisi sayılacaklardır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.02.2017 tarihli kararı:
Dava, ücret alacağının tahsili istemine ilişkindir. Müteselsil borçluluğun, alacaklının alacağına kavuşabilmesi için borçlular arasında seçimlik bir olanak sağlaması ve borçlulardan birinin ödememe riskine karşı alacaklıyı koruyan yapısı sebebiyle işçilik alacaklarının korunması bakımından işçiye daha kapsamlı bir güvence sağladığı kuşkusuzdur.
İş sözleşmesinin taraflarından olan işçinin borcu, iş görme edimini yerine getirmesi, işverenin de sözleşme kapsamında ücret ödeme borcunu yerine getirmesidir. Ücret alacağı ile ilgili olarak, çalıştığını ispat yükü işçide olup ücretin ödendiğini ispat yükü ise işveren üzerindedir. İş görme edimi fiili bir olgu olduğundan, kural olarak her türlü delille ispat edebilir. Somut olayda, dava dışı şahıs davalı şirkete ait inşaat işyerinde su tesisat işini üstlenmiştir. Davacı ise bu kişi yanında çalışarak kaynak işlerini yapmıştır. Davacının bu şekilde gerçekleşen çalışması, hem davalı tanığı olarak dinlenen, hem de diğer davalı tanığının beyanından açıkça anlaşılmıştır. Bu durumda, dava dışı şahıs ile davalı şirket arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin bulunduğu, davacının da davalı şirketten iş alan alt işveren işçisi olarak asıl işverene ait inşaat iş yerinde çalıştığı sonucuna varılmaktadır. Davalı işverenin 4857 Sayılı İş Yasası Md.2’de düzenlenen birlikte sorumluluk ilkesi nedeniyle davacı işçinin ödenmeyen ücret alacağından sorumlu olacaktır. (1)
Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 27.03.2006 tarihli kararı:
Davacı işçi, davalı şirketin asıl işinde yükleme ve istifleme işinde vinç operatörü olarak çalıştığını iddia ederek şirket işçisi olduğunu, şirketin asıl işçilerinin yüksek ücretle çalıştığını, aynı işi yaptığı halde kendisinin, asgari ücretle çalıştırıldığını beyan etmiştir. İş yasası uyarınca davacının şirket işçileri ile aynı oranda ücret alması gerektiğini belirterek, kıdem ve eşit davranma ilkesine aykırılık tazminatı ile fark ücret, ikramiye, yıllık izin ücreti, hafta ve genel tatil ücreti, gece mesai zammı, kurban ve yakacak yardım alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket, davacının taşeron işçisi olarak uzmanlık gerektirmeyen yükleme ve istifleme işinde çalıştığını, taşeron işçileri ile şirket işçilerinin aynı ücreti aldığını, davacının istifa ederek ayrıldığını, ayrıca üç gün üst üstte devamsızlık yaptığını, devamsızlık nedeni ile iş sözleşmesinin feshedildiğini, feshin haklı olduğunu savunmuştur.
Mahkeme, davalılar arasında sözleşme getirilmeden, davacının tanıkları dinlenmeden ve işyerinde keşif yapılmadan, savunmaya değer verilerek davacının davalı şirkete ait işyerinde diğer davalı taşeron işçisi olarak tahmil ve tahliye işinde iş sözleşmesi ile çalıştığı, daha önce davalı şirket işçisi olarak da çalışmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta, öncellikle davacı işçinin, davalı şirket işyerinde şirketin asıl işinde çalışıp çalışmadığı önem kazanmaktadır. Zira yukarda açıklandığı gibi, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl iş bölünerek, alt taşerona verilemez. Verilmiş ise işçi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılacaktır. Davacının bu iddiası üzerinde durularak, davalılar arasındaki sözleşme getirtilmeli, davacının tanıkları dinlenmeli, işyerinde keşif yapılarak bilirkişiden rapor alınmalı ve davacının davalı şirketin asıl işinde şirket işçileri ile çalışıp çalışmadığı saptanmalıdır.
Davacının, işletmenin ve işin gereği teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler dışında asıl işte, şirket işçileri ile birlikte çalıştığı saptandığı takdirde, davacının asıl işveren işçisi olduğu kabul edilmelidir.
Davacının diğer iddiası olan eşit işlem borcuna aykırılık olgusu üzerinde durulmalı, bu konuda kanıtlar toplanmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir.(2)
Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 03.10.2017 tarihli kararı:
Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı sebebiyle yakınlarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Asıl işveren ile alt işverenin birlikte sorumluluğu müteselsil sorumluluktur. Asıl işveren, doğrudan bir hizmet sözleşmesi bulunmamakla birlikte 4857 sayılı İş Yasası Md. 2/6 gereğince alt işverenin işçilerinin iş kazası veya meslek hastalığı sebebiyle uğrayacakları maddi ve manevi zarardan alt işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Bu sebeple meslek hastalığına veya iş kazasına uğrayan alt işverenin işçisi veya ölümü halinde mirasçıları tazminat davasını müteselsil sorumlu olan asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açabilecekleri gibi yalnızca asıl işverene veya alt işverene karşı da açabilirler. Öte yandan asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı maddi ve manevi tazminat sorumluluğunun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılmış olması, bu sözleşmenin tarafı olmayan işçiyi veya mirasçılarını bağlamaz. Somut olaya bakıldığında, davalı ile dava dışı şirket arasında asıl işveren - alt işveren ilişkisi bulunduğu gibi, diğer davalılar ile davalı şirket arasında da diğer davalılarınkinden ayrı bir asıl işveren - alt işveren ilişkisi bulunmaktadır. Buna göre diğer davalıların da hüküm altına alınan tazminatlardan sorumlu tutulmaları gerekir. (3)
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 21.09.2017 tarihli kararı:
Dava, asıl işveren davacı Bakanlığın, davalı şirketler tarafından çalıştırılan işçinin açmış olduğu dava sonrasında ödemek zorunda kaldığı miktarın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Feshe bağlı bir hak olan ihbar tazminatından diğer işverenler sorumlu olmayıp, sadece son işveren sorumludur. Başka bir ifadeyle davacı üst işveren, dava dışı işçiye ödemiş olduğu ihbar tazminatını ancak son işverenden rücuen tahsilini talep edebilir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise işçiye ödenen ihbar tazminatından tüm alt işverenlerin müteselsil sorumlu tutularak hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Mahkemece, öncelikle işçinin çalıştığı döneme ait dosya kapsamında bulunmayan sözleşme ve şartnameler getirtilmeli, ilgili sözleşme ve ekleri nitelikteki şartnamelerde sorumluluğun yükleniciye ait olduğuna dair açık bir düzenleme bulunan hallerde çalışılan dönemle sınırlı olmak üzere tüm sorumluluğun alt işverene ait olduğu kabul edilmelidir. Sözleşmede açık bir düzenleme yoksa Borçlar Kanunu Md. 167 göre tarafların yarı yarıya sorumlu olduğu kabul edilmelidir. Son işveren olan alt işverenin ihbar tazminatının tamamından sorumlu olduğu da gözetilerek, gerekirse sorumlu olunan miktarların belirlenmesi için yeniden bilirkişi raporu alınarak karar verilmelidir. (4)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 03.10.2017 tarihli kararı:
4857 sayılı İş Yasası Md. 2’de bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel mahkemelerde görülmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasında adi ortaklık sözleşmesinin imzalandığı ve bu tarihten sonra davacının davalı ile birlikte %50 ortak olduğu, keza taraflar arasındaki ceza soruşturmasında da davacının şüpheli sıfatı ile verdiği ifadesinde, davalı ile ortak olduğunu ve bu ortaklığını devir etmek suretiyle sona erdirmek istediğini açıkça beyan ettiği görülmüştür. Delil durumuna göre taraflar arasında ortaklık ilişkisi olduğundan uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerekir.(5)
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 14.09.2017 tarihli kararı:
Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olarak kurulabilmesi için iki işverenin bulunması mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı ve asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi halinde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirme unsurunun gerçekleşmiş olması gerekir. Bundan başka asıl işverenin işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak çalıştırılmayı devam ettirilmesi suretiyle haklarının kısıtlanması veya daha önce asıl işveren tarafından o işyerinde çalıştırılan kimse ile alt işveren ilişkisi kurulması gibi muvazaa ölçütlerinin bulunmaması icap eder. Aksi halde alt işveren işçisi başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçisi sayılır.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçmek amacıyla 4857 Sayılı Yasanın Md. 2’de bazı muvazaa ölçütlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanununda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı vardır ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir.
İncelenen dosyada, davacı tarafından davalı asıl işverene karşı açılmış işe iade davası içeriği, davacının yaptığı işin niteliği ve davalı asıl işverenin faaliyet alanı göz önünde bulundurulduğunda, davalı şirket ile dava dışı şirket arasındaki asıl alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayanmadığı anlaşılmaktadır. Talep edilen alacakların reddi gerekir.(6)
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.09.2017 tarihli kararı:
Davacı, ilave tediye alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş müfettişi tarafından düzenlenen inceleme raporunda, davalı işyerindeki asıl işveren-alt işveren ilişkisinin 4857 Sayılı İş Yasası Md. 2 ve Alt İşveren Yönetmeliğine aykırı olduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafından işbu rapora karşı İş Mahkemesine itiraz edilmiştir. İş Mahkemesi itirazın kesin olarak reddine karar vermiştir. Böylelikle davalının şoför alımı ile taşeron şirketlerle imzaladığı sözleşmelerin muvazaalı olduğunun ve bu işçilerin baştan itibaren davalının işçisi sayılması gerektiği sonucuna varılmıştır. 6772 Sayılı yasada belediyeler ve belediyeye bağlı kuruluşların bu yasa kapsamında değerlendirileceği belirtilmiştir. Davalı şirketin %96 ortağı Büyükşehir Belediyesi ve yine geri kalan ortaklar da belediyeye bağlı kuruluşlardır. Davalı şirket 6772 Sayılı kanun kapsamındadır ve davacı ilave tediye ücretine hak kazanmıştır.(7)
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 11.09.2017 tarihli kararı:
Dava, işçilik alacakları istemine ilişkindir. Davacının çalışma süresi kesintilidir. Bozma ilamı doğrultusunda asıl işverene müzekkere yazılarak alt işverenlik sözleşmeleri talep edilmiş, davalı Belediyece anonim şirket ile alt işverenlik sözleşmesinin bulunmadığı bildirilerek şirketle yapılan iki adet hizmet alım sözleşmesi ibraz edilmiştir. Bu durumda davacının anonim şirketteki çalışması kıdem süresi ve tüm alacaklar hesabından dışlanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir. (8)
Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 08.06.2017 tarihli kararı:
Dava, asıl işveren olan davacı idarenin, alt işveren olan davalı şirket tarafından bir dönem çalıştırılan işçinin açmış olduğu alacak davası sonucu ödemek zorunda kaldığı miktarın rücuen tahsili istemine ilişkindir. Somut olayda davacıdan tahsil edilen işçilik alacakları, dava dışı işçinin çalışmasını kapsamaktadır. Davalı son işveren olup davacı ile imzaladığı 24 ay süreli sözleşme döneminde dava dışı işçiyi bünyesinde çalıştırmıştır.
İşçi önceki dönemlerde başka alt işverenlerin bünyesinde çalışmıştır. Bu noktada, çalışmış olduğu her bir alt işveren dönemine isabet eden işçilik alacaklarından, ilgili olan alt işveren sorumlu olacağından, davalı alt işverenlerin sorumluluğu da sadece kendi dönemiyle sınırlı olacaktır. Mahkemece, son işveren olan davalının, kıdem tazminatına dair işçilik alacaklarından, kendi dönemine isabet eden miktarlar üzerinden sorumlu olduğu, her işverenin kendi süresiyle sınırlı sorumlu olduğu hususunda araştırma yapılıp konusunda uzman bilirkişiden bu doğrultuda ek rapor alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Davalı, rücuen talep edilen miktarın hak edişinden kesilmek sureti ile zaten tahsil edildiğini savunarak temyiz dilekçesine bir kısım belgeler eklemiştir. Ödeme defi her zaman ileri sürülebilir olduğundan bu konuda da araştırma yapılarak, hak edişten davaya konu alacağın kesilip kesilmediğinin tespiti ile sonucuna göre hüküm tesis edilmesi gerekir.
Davalı şirketin, gerek taraflar arasındaki sözleşme ve gerekse Borçlar kanunu hükümlerine göre kendi döneminden mesul olduğu sabit olmakla birlikte, sorumlu olduğu miktarın tespitinde, işçi alacaklarının tahsili amacı ile yapılan icra dosyasının masraflarının dâhil edilmemesinde isabet bulunmamaktadır. İşçinin iş akdi haksız feshedilmiş ve fesih davalı bünyesinde çalışırken olmuştur. Mahkemece, davalının kendi dönemiyle sınırlı olmak üzere işçi alacağından mesul olduğu ve üzerine düşeni yapmayarak dava açılmasına sebep olan alt işverenlerden olduğu dikkate alınarak icra masraflarının rücuen talep edilebilecek alacak olarak dikkate alınması gerekir.(9)
LEBİB YALKIN MEVZUAT DERGİSİ ARALIK 2018 YAYINLANDI*
Kaynakça:
(1) Yargıtay H.G.K. K. 2015/22-123 E. 2017-239 K.
(2) Yargıtay 9.H.D. 2006-4860 E. 2006-7479 K.
(3) Yargıtay 21. H.D. 2017-685 E. 2017-7178 K.
(4) Yargıtay 13. H.D. 2017-3840 E. 2017-8459 K.
(5) Yargıtay 9. H.d. 2015-28321 E. 2017-14781 K.
(6) Yargıtay 22. H.D. 2017-8693 E. 2017-17711 K.
(7) Yargıtay 9.H.D. 2017-23227 E. 2017-12924 K.
(8) Yargıtay 22. H.D. 2017-37711 E. 2017-17386 K.
(9) Yargıtay 13. H.D. 2015-15996 E. 2017-6980 K.
AVUKAT EROL TÜRK
Çalışma saatlerimiz:
Haftaiçi: 09:00 - 17:00
Sıraselviler Cad.No:32 Kat:5 Daire:7 34400
Beyoğlu /İstanbul
+90(212) 251 30 26
+90(532) 246 06 53