ÖDÜNÇ SÖZLEŞMELERİ
Av. Erol Türk ([email protected])
Eski Borçlar kanununda “ariyet ve karz” ana başlıkları altında düzenlenmiş olan ödünç verme işleri yeni Borçlar Kanununda “ödünç sözleşmeleri” ana başlığı altında düzenlenmiş olup, “kullanım ödüncü” ve “tüketim ödüncü” alt başlıkları altında ayrıma tabi tutulmuştur. Biz bu yazımızda kullanım ödüncü ve tüketim ödüncünü inceleyeceğiz.
Kullanım ödüncü:
6098 sayılı Borçlar Kanununun 379. cu maddesi, ödünç sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir şeklinde tanımlamaktadır. Bu tariften de anlaşılacağı gibi kullanım ödüncü bir sözleşmedir.
Ödünç veren, bir şeyin belli bir süre için kullanılmasını bedava, yani herhangi bir karşılık almadan ödünç alana bırakmakta, ödünç alanda o şeyi belli bir süre kullandıktan sonra ödünç verene geri verme borcu altına girmektedir.
Borçlar kanunu kullanım ödüncü ve tüketim ödüncü şeklinde ikili bir ayırıma gitmiş ve her iki ödünç şeklini ayrı ayrı düzenlemiştir.
Kanunun tarifinden anladığımız kadarıyla her iki tür sözleşmenin de ortak noktası bir şeyin geri verilmek şartıyla alınıp kullanılmasıdır.
Kullanım ödüncünü ( ariyet ) Eski Borçlar kanunu “ariyet bir akittir ki onunla ariyet veren, bir şeyin bedava kullanılmasını ariyet alana bırakmak ve alan dahi o şeyi kullandıktan sonra geri vermekle mükellef olur.” şeklinde tanımlamıştır.
Kullanım ödüncünün unsurları:
a- Kullanma sözleşmesi rızai sözleşmelerdendir.
Her sözleşme gibi kullanım sözleşmesinin meydana gelebilmesi için de veren ve alanın belli bir şey üzerinde anlaşmaları, hata, hile, tehdit gibi iradeyi sakatlayan sebeplerden birinin mevcut olmaması gerekir. Tarafların iradelerinin aynı şey üzerinde birleşmesi sözleşmenin kurulması için yeterli olup o şeyin zilyetliğinin devredilmesi şart olmadığı gibi kullanma ödüncü verenin sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyin maliki olması da şart değildir.
b- Kullanma ödüncü sözleşmesi karşılıksız -bedava- sözleşmelerdendir.
Kullanma ödüncü sözleşmesinde sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyin kullanılmasının, geçici bir süre karşılıksız olarak ödünç alana bırakılmasıdır. Bu nedenle kullanma sözleşmesi, eksik iki taraflı sözleşmelerdendir.
Ödünç sözleşmesi ile ödünç veren, sözleşmenin konusunu teşkil eden şeyi, ödünç alana teslim etme borcu altına girer. Buna karşılık ödünç alanın geri verme borcu, o şeyin kendisine teslim edildikten sonra ortaya çıkar.
c- Şekil şartı:
Ödünç sözleşmeleri, sözleşme serbestisi kuralı gereğince her hangi bir şekle tabi değildir. Ancak ispat hukuku bakımından yazılı olması gerekir. HMK nun 200. cü maddesi: “bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası yapıldıkları zamanki miktar ve değeri iki bin beş yüz lirayı geçtiği takdirde ancak yazılı delille- senetle-
ispat edilebilir.” Hükmünü amirdir. Bu nedenle kullanma ödüncünde teslim edilen şeyin değeri iki bin beş yüz lirayı geçiyorsa yazılı olarak teslim edilmesi ispat hukuku yönünden uygun olacaktır.
Eski Roma hukukunda kullanma ödüncü-ariyet- verilmesi taahhüt edilen şeyin teslimi ile tamamlanıyordu. Kullanma ödüncü veren ve alan ancak o şeyin teslimi ile borç altına giriyordu. ( Prof. Türkan Rado, Roma Hukuku )
Ödünç sözleşmeleri bedava olduğu için kira sözleşmesinden ayrılır. Bağış sözleşmesinde bağış konusu olan şeyin mülkiyeti karşı tarafa devredildiği için bağış sözleşmesinden de ayrılır. Ödünç sözleşmesinde mülkiyetin devri söz konusu değildir.
Ödünç sözleşmesinin konusu taşınır, taşınmaz şeyler olabileceği gibi bir hakkın kullanılması dahi ödünç sözleşmesinin konusu olabilmektedir. Örneğin bir patent hakkı veya marka hakkının kullanımı belli bir süre ödünç verilebilir. Galeride sergilenmek üzere bir resim ödünç verilebilir.
ÖDÜNÇ VERENİN BORÇLARI :
Teslim borcu:
Ödünç veren,ödünç sözleşmesi gereğince sözleşmenin konusu olan şeyi veya ödünç verilen bir hak ise o hakkı ödünç alana teslim etmek borcu altındadır. Ödünç veren teslim borcunu yerine getirmediği takdirde Borçlar Kanununun 112. ci maddesi gereğince sorumlu olur. Ödünç veren, teslim borcunu yerine getirirken, ödünç alanın maksadına uygun surette ve kullanılmaya elverişli şekilde teslim etmek zorundadır. Ancak ödünç verme herhangi bir karşılık alınmadan yapıldığı için, ödünç verenin şeyi veya hakkı sözleşme süresince kullanmaya elverişli bir halde bulundurmak borcu yoktur.
Ödünç verme, ödünç alanın menfaatine yapıldığı için, ödünç veren sözleşmede açık biçimde üstlenmedikçe ödünç konusu şeyin ayıplı olmasından sorumlu tutulamaz. Ancak, ödünç veren şeydeki ayıbı gizlemişse ve ödünç alan bu ayıp yüzünden bir zarara uğramışsa ödünç veren böyle bir durumda sorumlu olur. Örneğin otomobilinin freninin bozuk olduğunu bildiği halde ödünç verirken bunu ödünç alana bildirmeyen kimse ödünç alanın yaptığı kazadan ve uğradığı zarardan sorumlu olur.
Esasen doktrinde ve uygulamada hakim görüş de, ödünç verenin genel ilkelere göre kusuru dolayısıyla sorumlu tutulması gerektiği yönündedir.
Ödünç alan, ödünç konusunu ancak sözleşmede kararlaştırılan şekilde, sözleşmede hüküm yoksa niteliğine veya özgülendiği amaca göre kullanabilir. Ödünç alan, ödünç aldığı şeyi başkasına kullandıramaz.
Ödünç alan, bu hükümlere aykırı davrandığı takdirde beklenmedik hallerden doğan zararlardan da sorumlu olur. Ancak bu hükümlere uymuş olsaydı bile zararın doğmasına engel olamadığı takdirde sorumluluktan kurtulur.
Bakım ve koruma borcu:
Ödünç alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamak zorundadır. Örnek verirsek, bir otomobili ödünç alan kimse otomobilin bakımını ve yakıt giderlerini karşılamak zorundadır. Ödünç aldığı otomobili kapalı garajda muhafaza etmek ve garaj giderini, yıkama, yağlama ve ufak tefek onarım giderlerini karşılamak zorundadır.
Bir şeyi birlikte ödünç alanlar, ondan birlikte sorumlu olurlar.
ÖDÜNÇ VERENİN HAKLARI:
Sözleşmeye uygun kullanılmasını istemek hakkı:
Ödünç veren, ödünç alanın ödünç verilen şeyi sözleşmeye uygun şekilde kullanmasını istemek hakkına sahiptir. Sözleşmede böyle bir şart yoksa bile teslim edilen şeyin niteliğine göre kullanılması şarttır. Örneğin, binek otomobili ödünç alan kimse bu otomobil ile buzdolabı, çamaşır makinesi gibi ağır eşyaları taşıma işinde kullanamaz. Bu kurala uyulmadığı takdirde ödünç alan ödünç verenin uğradığı zararı gidermekle yükümlüdür.
Ödünç verenin ihtarına rağmen ödünç alan sözleşmeye aykırı hareketlerine devam ederse, ödünç veren ödünç verdiği şeyi geri isteyebilir.
Ödünç konusu şeyleri geri isteme hakkı:
Ödünç veren, sözleşmede belirlenen sürenin sonunda ödünç verdiği şeyi geri istemek hakkına sahiptir. Ayrıca ödünç alanın sözleşmeye aykırı kullanımını tespit ettiği takdirde de sözleşmeden dönmek ve teslim ettiği şeyi geri istemek hakkına sahiptir.
ÖDÜNÇ ALANIN HAKLARI:
Kullanma hakkı:
Ödünç alan, ödünç aldığı şeyi kullanma hakkına sahiptir. Ancak kullanma hakkının sınırı, şekli nasıl olacaktır? Eğer ödünç sözleşmesinde kullanma şekli açık seçik belirtilmişse ödünç alan, sözleşmedeki kullanma şartlarına harfiyen uymak zorundadır. Sözleşmede kullanma şekli açıkça belirtilmemişse, ödünç verilen şeyin niteliğine ve tarafların iradelerinin yorumuna göre kullanma şekli tayin edilir.
Borçlar Kanununun 380. ci maddesi, ödünç alan, ödünç aldığı şeyi sözleşmede kararlaştırılan şekilde, sözleşmede hüküm yoksa niteliğine veya özgülendiği amaca göre kullanabilir diyerek konuya açıklık getirmiştir. Örneğin binek otomobili ödünç verilmişse sözleşmede hüküm olmasa bile ödünç alan onu nakliye işinde kullanamaz.
Ödünç alanın fevkalade masrafları ödünç verenden isteyebilir mi?
Ödünç alan, ödünç aldığı şey için yaptığı fevkalade masrafları ödünç verenden isteyebilir. Ancak bu tür masrafları yapmadan önce ödünç verene danışması gerekir. Ayrıca yapacağı bu tür masrafların ödünç verenin menfaatine olması gerekir. Bu tür masrafların yapılıp yapılmamasına her şeyden önce ödünç veren karar verir.
Ödünç alan bu tür masrafları ödünç veren kendisine ödeyinceye kadar şeyi elinde bulundurma hakkı vardır.
ÖDÜNÇ ALANIN BORÇLARI:
Ödünç alanın muhafaza ve özen borcu:
Borçlar Kanununa göre ödünç alan, ödünç aldığı şeyi sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde kullanacaktır. Bunu yaparken de ödünç aldığı şeyi özenle kullanacak ve şeyin muhafaza masraflarına katlanacaktır. Özenle kullanmanın ölçüsü de kendi malını nasıl kullanıyorsa ve kendi malını nasıl muhafaza ediyorsa ödünç aldığı şeye de aynı özeni gösterecektir. Ödünç alan, ödünç aldığı şeyi başkasına kullandırmayacaktır. Ödünç alan bu kurala uymadığı takdirde şeyin zarar görmesinden ve hasarından sorumlu olacaktır.
Ödünç alan, şeyi kullanırken üstüne düşen bütün özeni göstermiş olmasına rağmen şeyin zarar görmesine engel olamadığını ispat etmedikçe şeyin hasarından sorumlu olur.
Kaza halinde ödünç alan sözleşmede yazılı kullanma şekline uygun davrandığı halde kazanın meydana gelmesine engel olamamışsa bundan sorumlu tutulamaz. Ancak ödünç aldığı şeyi sözleşmeye aykırı şekilde kullanmışsa veya başkasına kullandırmışsa kusursuzluğunu ispat etse dahi zarardan sorumlu olur.
Ödünç alan, şeyi bedava kullanmakta ve ondan faydalanmaktadır. Ödünç verene herhangi bir bedel ödeme borcu yoktur. Ancak ödünç aldığı şeyin de bakım ve muhafaza masraflarını karşılamak zorundadır. Örneğin bir iş makinesini ödünç alan kimse iş makinesinin yakıt, bakım ve basit onarım giderlerini karşılamak zorundadır.
Ödünç alan, ödünç aldığı şeyi kullanmak zorunda değildir. Her ne kadar kullanma ödüncü, bir şeyin belli bir süre ile kullanılması için birisine verilmesi şeklinde tanımlanıyorsa da ödünç alan, ödünç aldığı şeyi kullanmaktan vazgeçebilir. Örneğin konser için bir arkadaşının piyanosunu ödünç alan müzisyen, piyanonun akordu bozuk olduğu için vereceği konserde bu piyanoda çalmaktan vazgeçebilir.
Geri verme borcu:
Ödünç alan, şeyi belirli bir süre kullanmak için almıştır. Bu sürenin bitiminde ödünç aldığı şeyi sahibine geri vermek zorundadır. Amacı belirlenmiş kullanmada ödünç alanın, ödünç konusunu sözleşme uyarınca kullanmış olmasıyla veya kullanabileceği kadar bir zamanın geçmesiyle sözleşme sona erer. Bu durumda ödünç alan aldığı şeyi geri verecektir.
Yargıtay 1. H.D. 2010-2139 E. 2010-3052 K sayılı ve 17.03.2010 tarihli kararında:
“El atmanın önlenmesi davasında davacının davalıyı taşınmazda bir yıl müddetle oturmasına izin verdiğini, ancak davanın açıldığı tarihte bir yıllık sürenin dolmadığını kabul ederek davayı reddetmiştir.
Ödünç alan, ödünç konusunu sözleşmeye aykırı olarak kullanır, onu bozar veya kullanmak için başka bir kimseye verirse ödünç veren sözleşmenin sona ermesinden önce de o şeyi geri isteyebilir. Ödünç verenin önceden öngörülemeyen bir şekilde ödünç verdiği şeye ihtiyacı olması halinde de ödünç verdiği şeyi geri isteyebilir.
Ödünç verme sözleşmesinde ödünç verilen şeyin ne zaman geri verileceği veya hangi amaçla kullanılacağı belirtilmeden ödünç alana verilmişse ödünç veren dilediği zaman ödünç verdiği şeyi geri isteyebilir. Borçlar Kanununun 384. cü maddesi: “ödünç konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden verilmişse, ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir. “ şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay 1. H.D. 2011-105 E. 2011-1521 K. Sayılı ve 16. 02.2011 tarihli başka bir kararında : “Kullanım hakkının muvafakate dayalı olduğunu, dava açılmakla kullanma ödüncü sözleşmesine son verildiğini kabul etmekle beraber, kullanma ödüncü bedava olduğundan ecrimisil istemini reddetmiştir.”
Ödünç alınan şeyin bizzat ve aynen geri verilmesi kuraldır. Bu kural kullanma ödüncü ile tüketim ödüncünü birbirinden ayırır. Kullanma ödüncünde ödünç verilen şeyin hasarı veya tamamen kullanılmaz hale gelmesi söz konusu ise bu takdirde Borçlar Kanununun genel hükümleri uyarınca ödünç verenin tazminat hakkı doğar.
Kullanma ödüncünün sona ermesi:
Ödünç verme sözleşmesinde bir süre belirlenmişse bu sürenin dolması ile kullanma sözleşmesi sona erer. Ancak ödünç verme sözleşmesinde sürenin tayin edilmemiş olması sözleşmenin geçerliliğine tesir etmez. Süre açıkça tayin edilmemekle beraber taraflar süreyi hal ve icabın durumuna göre de kararlaştırabilirler. Örneğin bir binek otomobilini bir gece düğünde kullanmak üzere ödünç alan kimse, düğünden sonra otomobili sahibine teslim etmek zorundadır. Bunu için sözleşmeye otomobilin bir gece için ödünç verildiğinin yazılması şart değildir.
Ödünç verme sözleşmesinde bir süre açıkça yazılmamışsa ödünç veren dilediği zaman ödünç verme sözleşmesinden dönebilir ve ödünç verdiği şeyi geri isteyebilir. Ödünç verenin bu talebi ile ödünç verme sözleşmesi sona erer.
Borçlar Kanununun 385. ci maddesinde; ödünç alanın ölümü ile kullanma ödüncü sözleşmesinin kendiliğinden sona ereceği düzenlenmiştir. Bu durumda ödünç alanın mirasçıları o şeyi derhal ödünç verene geri vermek zorundadır.
Ödünç verenin ödünç sözleşmesini feshetmesiyle de ödünç sözleşmesi sona erer.
Geri verme ve tazminatta zaman aşımı:
Borçlar Kanununda ödünç verenin ödünç verdiği şeyin geri istenmesi ve ödünç sözleşmesinden doğan tazminat talepleri ile ilgili zamanaşımı konusunda açık bir hüküm yoktur. Alman medeni kanununda ödünç sözleşmesinden doğan masraf ve tazminat talepleri altı aylık zaman aşımı süresine tabidir. Türk-İsviçre hukuk sisteminde sözleşmelerden doğan alacak davaları on senelik zaman aşımına tabidir. ( B. K. Md. 146 )
Yargıtay 3.H.D. 1989-5485 E. 1990-2065 K. Ve 12.03.1990 tarihinde şu kararı vermiştir : “ İstisnai de olsa, misli şeylerde kullanma sözleşmesine konu edilebilir. Ancak, borçlunun sözleşme gereğince aldığı şeyi bir süre sonra aynen geri vermekle yükümlü tutulması gerekir. Aksi durumda, bağışlama veya tüketim sözleşmesi söz konusu olur. Sözleşmeden doğan alacak davaları, yasal olarak aksine açıklık bulunmadıkça on senelik zamanaşımına bağlı ise de, bu kural mülkiyet hakkına dayanan davalarda uygulanmaz. Malik tarafından açılan ödünç sözleşmesine dayalı geri alma davalarında zamanaşımı işlemez.”
TÜKETİM ÖDÜNCÜ ( KARZ ):
Borçlar Kanununun 386.cı maddesi: “Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir miktar parayı yada tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir.” Şeklinde tanımlamaktadır.
Eski Borçlar Kanununun da “ Karz bir akittir ki onunla ödünç veren, bir miktar paranın yahut diğer misli şeyin mülkiyetini ödünç alan kimseye nakil ve bu kimse dahi buna karşı miktar ve vasıfta müsavi, aynı neviden şeyleri geri vermekle mükellef olur.” Diye tanımlanmıştır. Karz eski dilde ödünç verilen şey demektir.
Yeni Borçlar Kanununun “tüketim ödüncü” nitelemesi doğru ve yerindedir. Çünkü ödünç alınan şey daha sonra geri verilmek koşulu ile tüketilmektedir.
Tüketim ödüncünün hukuki niteliği:
Eski Roma hukukunda ve Alman hukukunda tüketim ödüncü sözleşmesi ayni sözleşmelerden sayıldığı halde bizim hukuk sistemimizde tüketim ödüncü rızai sözleşmelerdendir. Ödünç alanın geri verme borcu altına girmesi sözleşmenin ana unsurunu oluşturmaktadır.
Borcun kaynağı, ödünç verenin yaptığı ödeme değil, sözleşmenin içinde yer alan geri verme vadidir.
Borçlar Kanununda tüketim ödüncü sözleşmesinin kurulabilmesi için herhangi bir şekil şartı öngörülmemiştir. Ancak HMK hükümleri uyarınca ispat hukuku açısından yazılı şekilde yapılması uygun olacaktır.
Ticari olmayan tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça faiz istenemez. ( B.K. md. 387 )
Tüketim ödüncü çok defa ödünç alan kimsenin bir ihtiyacını gidermek amacıyla yapılır. Karşılıksız sözleşmelerdendir. Eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Çünkü kanunun tanımından da anlaşılacağı üzere ödünç alan aldığı şeyi aynı miktar ve vasıfta geri vermekle yükümlüdür. Ödünç alanın geri verme borcu sözleşmenin yapıldığı anda değil, şeyin kendisine teslim edilmesinden sonra doğar.
Tüketim ödüncü sözleşmesinde faiz oranı belirlenmemişse, kural olarak ödünç alma zamanında ve yerinde bu tür ödünçlerde geçerli olan faiz oranı uygulanır. Faiz yıllık olarak ödenir.
Yargıtay 19.H.D.2000-6296 E. 2001-208 K. Ve 15.01.2001 tarihinde:
“Vade farkı, taraflar arasında borcun vadesinde ödenmemesi halinde mal ve hizmet bedeline belirlenen oranda ekleme yapılmak suretiyle, borcun ulaştığı miktarı belirleyen bir unsur olup; faiz niteliğinde değildir. Bu sebeple, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten itibaren vade farkı alacağına temerrüt faizi uygulanır.” Şeklinde karar vermiştir.
Tüketim ödüncü, kira ve kullanma ödüncüne benzemekle birlikte bunlardan farklıdır. Kira sözleşmesi ve kullanma sözleşmesinde sözleşmenin konusu olan şeyin mülkiyeti ödünç alana geçmediği halde, tüketim ödüncünde ödünç verilen şeyin mülkiyeti ödünç alana geçer.
Tüketim ödüncünün unsurları:
a-Sözleşmenin konusu:
Borçlar Kanununun 386. cı maddesinde tanımlandığı üzere sözleşmenin konusu bir miktar para veya misli eşyadır. Misli eşya aynı cins ve vasıfta diğer bir şeyle yeri doldurulabilen, sayı, ölçü veya tartı ile tayin edilebilen şeylerdir. Bir sandık elma, yirmi kilo çay, kırk metre kaput bezi gibi. Tüketim sözleşmesine konu olan şeyler genellikle tüketim maddeleri olup yerine konulabilen şeylerdir.
b-Mülkiyetin devri:
Borçlar Kanununun 386.cı maddesi gereğince ödünç veren, ödünç sözleşmesinin konusunu teşkil eden şeyin mülkiyetini ödünç alana devretmekle yükümlüdür. Mülkiyeti devir borcu altına giren kişinin malik olması şart değildir.
c- İfa yeri:
Taraflar aralarında yapacakları sözleşmede ifa yerini tayin edebilirler. Ödünç verilecek şey bir miktar para ise ifa genellikle ödünç verenin yerinde yapılır. Tüketim ödüncünü alan ihtiyaç sahibi olduğu için ödünç verenin ayağına gider. Ancak ödünç alan hasta veya sakat ise ödünç veren ödünç alanın ayağına giderekte ödemeyi alabilir.
d-Ödünç veren ayıplardan sorumludur:
Misli şeylerin ödünç verilmesi halinde ödünç veren verdiği şeylerin ayıbından sorumlu olur. Bozuk pirincin veya küflenmiş unun verilmesi halinde ödünç veren, ödünç alanın bu yüzden uğradığı zarara katlanır.
e-Miktar ve vasıfta aynı neviden şeylerin geri verilmesi:
Borçlar Kanununun 386. cı maddesi gereğince ödünç alan, ödünç aldığı şeyin miktar ve vasfı eşit olan aynı neviden şeyleri geri vermekle yükümlüdür. On kilo baldo pirinç alan, on kilo baldo pirinç olarak geri vermekle yükümlüdür. Ancak taraflar sözleşmede baldo pirinç yerine makarna verileceğini kararlaştırmışlarsa ödünç alan kararlaştırılan miktarda makarna geri vermekle borcundan kurtulur.
Para ödüncünde taraflar ödeme gününe göre memleket parası yerine yabancı para birimi veya altın olarak ödeme yapılacağını da kararlaştırmış olabilirler. Bu durumda ödünç alan sözleşmede yazılı para birimi veya kıymetli maden üzerinden ödeme yaparak borcundan kurtulur.
Ödünç alanını ödeme güçlüğüne düşmesi:
Borçlar Kanununun 390. cı maddesine göre, ödünç alan, ödünç sözleşmesinin kurulmasından sonra ödeme güçlüğüne düşerse ödünç veren, ödünç konusunun tesliminden kaçınabilir.
Para yerine verilen şeyler:
Ödünç alana, sözleşmede kararlaştırılan para yerine kıymetli evrak, hisse senedi, tahvil veya ticari mallar verilirse, borcun tutarı, bunların teslim zamanı ve yerindeki borsa yada piyasa değeri üzerinden hesaplanır. Aksine yapılan sözleşmeler geçersizdir.
Geri verme zamanı:
Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün yada bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alan ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir.
Yargıtay 19.H.D. 2005-4078 E. 2005-6725 K. Sayılı 16.06.2005 tarihli kararla konuya açıklık getirmiştir : “Taraflar arasında belirli bir ödeme günü, ihbar süresi veya istenildiği zaman muaccel olacağı kararlaştırılmamış ise, ödünce konu paranın, ilk istemden başlayarak altı hafta içinde geri verilmesi gerekir.” Diye hüküm vermiş ve bu usule uyulmadan başlatılan icra takibini iptal etmiştir.
Zaman aşımı:
Ödünç alanın, ödünç konusunun teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak altı ayın geçmesiyle zaman aşımına uğrar.
Borçlar Kanununun 146. cı maddesinde düzenlenmiş olan “kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça her alacak on yıllık zaman aşımına tabidir.” Hükmü ile ödünç vermede düzenlenmiş olan altı aylık zaman aşımı süresi çelişkili gibi gözükmekte ve kafa karıştırmaktadır. Bu konuya açıklık getirmekte fayda var.
Borçlar Kanununun 389. cu maddesindeki altı aylık zaman aşımı süresi, ödünç verilmesi taahhüt edilen şeyin ödünç alana teslimine ilişkin bir zaman aşımıdır.
Nitekim Yargıtay 13. H.D. 1984-4247 E. 1984-4740 K. Sayılı ve 21.06.1984 tarihinde verdiği kararında : Borçlar Kanununun 389. maddesindeki zamanaşımı süresi ödünç verilmesi taahhüt olunan şeyin alana teslimi, yahut ödünç alan tarafından tesellüm edilmesi hakkındaki davalara aittir. Ödünç verilen şeyin, borçludan tahsili isteğine ilişkin dava bu nitelikte kabul edilemez. Burada işleyen zamanaşımı, BK.nun 389. maddesinde düzenlenen altı aylık zaman aşımı değil, BK.nun 146.cı maddesinde düzenlenen on yıllık zamanaşımı uygulanacaktır.
AV. EROL TÜRK
Not: Bu makale kaynak belirtmrden ve yazarından izin alınmadan kullanılamaz.
Kaynakça:
Borçlar Hukuku Dersleri Prof:F.Feyzioğlu
Borçlar Kanunu şerhi Talih Uyar
Roma Hukuku Dersleri Prof.Türkan Rado
Yargıtay Kararlar Dergisi
|