HUKUKİ MAKALELER
 Türkiye Barolar Birliği
 Yargıtay
 Danıştay
 Sayıştay
 İstanbul Barosu
 Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü

ÖZEL HUKUK ALANINDA SONUÇ DOĞURAN İDARİ İŞLEMLER

            Özet:

            İdarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yoluna başvurulabilir.  İdarenin işlem veya eylemlerinden zarar gören herkes idare aleyhine, idari yargı mercilerinde dava açabilir. İdarenin özel kuruluş yasaları ile kamu hizmeti vermek üzere kurduğu bazı kamu kurumlarının yürüttüğü endüstriyel ve ticari faaliyetleri ise özel hukuk kurallarına tabidir. 

Bu tür kamu kurumları ile özel veya tüzel kişiler arasında yapılan ticari faaliyetler sırasında doğan uyuşmazlıkların çözümünde yetkili yargı birimi hangisi olacaktır?

1-Hukuk Devleti İlkesi:

         Anayasa Md. 2 de hukuk devleti ilkesi, tanımlanmıştır.  Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyan güçlendiren devlet olarak tanımlanmaktadır. Devlet, her alanda adil bir hukuk düzeni kurmak ve bunu geliştirerek sürdürmek zorundadır.  Anayasaya aykırı işlemlerden ve davranışlardan uzak durmak, hukukun üstünlüğüne inanmak, evrensel hukuk kurallarıyla kendini bağlı saymak hukuk devletinin birinci görevidir. Hukuk Devleti, sadece yönetilenlerce uyulacak kurallar koyan devlet değildir, aynı zamanda koyduğu hukuk kurallarıyla kendini de bağlı sayan devlettir.  Yargı denetimine her zaman açık olacağı gibi, yasaların üstünlüğüne, Anayasanın emredici kurallarına ve evrensel hukuk ilkelerine en başta yasa koyucu uymak zorundadır. Hukuk devleti işte bütün bunların bilincinde olan devlettir. 

2-Belirlilik İlkesi:

Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri belirlilik ilkesidir. Bu ilkeye göre, yasaların hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı kişileri koruyucu önlemler içermesi gerekir.

 Belirlilik ilkesi, hukuk güvencesiyle bağlantılı olup kişi, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne zaman müdahale yetkisi tanıdığını bilmelidir.

 

3-Öngörülebilirlik şartı:

Kişiler, ancak bu durumda kendilerine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını buna göre ayarlar. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yaptığı yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu ortadan kaldıracak yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Yasa kuralı, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmelidir. Öngörülebilirlik şartı olarak nitelendirilen bu ilkeye göre yasanın uygulanmasında takdirin kapsamı ve uygulama yöntemi bireyleri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden koruyacak düzeyde açıklıkla yazılmalıdır.

Belirlilik ilkesi, kişilerin hukuk güvenliğini korumanın yanında idarenin işlemlerinde ve kamu hizmetlerinin görülmesinde devamlılığı da sağlar.

 

4-Tüzel Kişiliğin kurulması:

            İdare hukukunda, kamu hizmetlerini ve faaliyetlerini yürüten, kararlar alan ve aldığı kararları uygulayan kamu tüzel kişileridir.  İdare teşkilatının ana omurgasını oluşturan kamu kurumları, iller, il özel idareleri, belediyeler, köy ve kamu kurumları, birer kamu  tüzel kişisidir. Gerçek kişiler ise, bu tüzel kişilerin ya organlarını oluşturmakta ya da faaliyetlerinin yürütülmesini sağlamaktadırlar. İdare hukukunda hak sahipleri sadece tüzel kişilerdir. Halkın hizmetine sunulan her kamu hizmeti, ya mevcut tüzel kişilerden birinin görevleri arasına girer ya da bağımsız bir tüzel kişi olarak ortaya çıkar. Kurulmuş olan kamu tüzel kişileri, bağlı oldukları hukuk sistemi yönünden iki guruba ayrılır.

a-Kamu tüzel kişileri:

            Kamu tüzel kişiliğinin anayasada ve kanunlarda açık bir tanımı yoktur. Kamu tüzel kişileri, idareye özgü bir teşkilat yapısına sahiptir. Bu nedenle kamu tüzel kişileri, idare hukukunca düzenlenen tüzel kişiler olup, özel hukuk tüzel kişilerinden farklıdır.  Anayasaya göre idare, kuruluşu ve görevleriyle bir bütündür ve idare teşkilatı kanunla düzenlenir. Kamu tüzel kişiliği, ancak kanunla ya da kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak- ancak bir idari işlemle- kurulur. Kamu tüzel kişiliğinin varlığı, yasama organının iradesine bağlıdır, kendiliğinden kamu tüzel kişiliği oluşmaz. Ancak anayasanın bu düzenlemesine rağmen idarenin bütünü kamu tüzel kişiliğine sahip değildir. İdarenin büyük bir kısmı devlet tüzel kişiliği içinde yer alır.

Devlet tüzel kişiliği dışında kalan,  örgütlenmiş kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşlarda mevcuttur.

Kamu tüzel kişileri, bir takım yetki ve ayrıcalıklara sahiptirler, ancak bunun yanında sıkı bir denetime de tâbidirler. Kamu tüzel kişilerinin, kurulması, organları, görev ve yetkileri, işleyiş ve amaçları, çalışma yöntemleri ve kamu tüzel kişiliğine son verilmesi yasayla veya idari işlemle düzenlenir.

Bir kamu tüzel kişisinin faaliyet konusunun ve statüsünün değiştirilmesini,  kamu tüzel kişisinin yetkili organları tarafından gerçekleştirilmesi mümkün değildir.  Organın iradesi kamu tüzel kişisinin faaliyet konusunu ve statüsünü değiştiremez.

Kamu tüzel kişilerinin ortak özellikleri, faaliyet konularının bir kamu hizmeti olması, tüzel kişiliğe sahip bulunması ve zorunlu bir kuruluş olarak idari bir işlemle kurulmuş olmasıdır. Kamu hizmeti kavramı çok kez kullanıldığı yere göre değişiklik arz eder. Her kamu kurumunun yaptığı hizmet kamu hizmeti olmadığı gibi, kamuya yararlı her hizmette kamu hizmeti sayılmaz.(1)

Kamu tüzel kişilerinin başında devlet gelir. Devletin tüzel kişiliği, organları ve çalışma düzeni anayasada düzenlenmiştir.

 

b-Özel hukuk tüzel kişileri:

Özel hukuk alanında bir kamu tüzel kişiliğinin kurulabilmesi için, her şeyden önce hukuk düzeninin böyle bir tüzel kişilik kurulmasına uygun olması gerekir. Anayasamız özel hukuk alanında faaliyet gösterecek kamu tüzel kişiliği kurulmasına izin vermektedir.  Önce özel hukuk kamu tüzel kişiliği kurulmasına yönelik bir iradenin açıklanması ve bu işlemin yasal geçerlik koşullarına uygun olarak yapılması gerekir. Özel hukuk kamu tüzel kişiliğinin kuruluş yasasında her türlü faaliyetlerini özel hukuk kurallarına göre yürüteceğinin kuruluş metnine yazılması gerekir.

 

         c-Kamu tüzel kişi türleri:

         aa-Kamu idareleri:

            Kamu idareleri, iller, il özel idareleri, belediyeler ve köy tüzel kişileridir. Anayasaya göre kamu idareleri ancak yasama organı yani TBMM tarafından kurulur. Ancak son anayasa değişikliği ile bu yetki cumhurbaşkanına da verilmiştir. (Anayasa Md.123)

            Yerel yönetimler, bağımsız bir varlığa sahip olmakla beraber, devletin ayrılmaz bir parçasıdır. Yerel yönetimlerin görev ve yetkileri, devletin görev ve yetkileriyle, devletin görev ve yetkileri de yerel yönetimin görev ve yetkileriyle sınırlıdır. Devlet, ülkenin her kesimindeki kamu hizmetlerinin ve faaliyetlerinin yürütülmesinden sorumludur. Devletin faaliyetleri, ayrı tüzel kişiliğe sahip olan illeri ve köyleri de kapsar.

 

            bb-Kamu kurumları:

            Kamu kurumları tüzel kişiliğe sahip kamu hizmetleri ya da kişileştirilmiş kamu hizmetleri olarak tanımlanabilir. Kamu kurumu, belirli bir ya da birkaç kamu hizmetini ya da faaliyetini yürütmekle görevli, tüzelkişiliğe sahip, idare teşkilatı birimidir. Bir hizmet ya da hizmete bağlı bir kısım faaliyetler, kamu idarelerinden ayrılarak bağımsız ve tüzel kişiliğe sahip bir örgüte verilir. Böylece, bir kamu hizmeti ya da faaliyeti, kamu idarelerinden ayrı bir biçimde örgütlenerek ayrı bir tüzel kişilik kazanırlar. İşte bu şekilde, kamu idarelerinden ayrılan ve bağımsız bir tüzel kişilik verilen kamu hizmet ve faaliyetlerine idare hukukunda kamu kurumu adı verilir. Türk Dil Kurumu başkanlığı, Diyanet işleri başkanlığı, TOKİ, Devlet Malzeme Ofisi, Sermaye Piyasası kurumu, RTÜK, Gelir idaresi başkanlığı, Kamu ihale kurumu, Türkiye Kalkınma Bankası gibi kuruluşları kamu kurumlarına örnek olarak verebiliriz.

 

            cc-Sosyal kamu kurumları:

            Sosyal kamu kurumları, halkın çalışma, sağlık, konut, dinlenme, eğlenme, işsizlik, emeklilik gibi sosyal gereksinimlerini karşılamak, kısaca sosyal haklarını ve güvenliğini sağlamakla vazifeli, özerk kamusal kuruluşlardır. Sosyal Güvenlik Kurumu, Türkiye İş Kurumu gibi kuruluşları, sosyal kamu kurumlarına örnek gösterebiliriz. 

 

            dd-Bilimsel teknik ve kültürel kamu kurumları:

            Bu kurumlar, bilim, teknik, sanat ve kültür hizmet ve faaliyetleriyle görevli kamu kurumlarıdır. Bu tür hizmet ve faaliyetlerin yapısı, özerkliği de beraberinde getirmiştir. Bu nedenle devlet, bu tür hizmetleri kendi bünyesi dışında ayrı bir tüzel kişilik olarak örgütlemiştir.

Bu kurumlara örnek olarak, üniversiteleri, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Standartlar Enstitüsü, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü örnek olarak gösterilebilir. Ancak örnek verdiğimiz bu kurumların hiçbirinin artık özerk olmadığını üzülerek belirtmek isterim.

 

            ee-Meslek kuruluşları:

            Meslek kuruluşlarına örnek olarak; barolar, tabip odaları, diş hekimleri odaları, ticaret ve sanayi odaları, veteriner odaları, eczacı odaları, ticaret borsaları, mühendis ve mimar odaları, ziraat odaları, noterlikler, esnaf odaları ve bunların oluşturdukları üst kuruluşlar gösterebiliriz.

 

5-Kamu Kurumlarının Özel Hukuk Alanına Giren Faaliyetleri:

         Kamu kurumlarının kuruluş yasalarında, özel hukuk kurallarına göre faaliyette bulunacağı açıkça belirlenmiş olmasına rağmen mali ve idari yönden özerk ve tüzel kişiliğe sahip olan kurumun gördüğü hizmet, kamu hizmetidir.

            Bu tür kamu hizmetleri işleyişleri ve dış ilişkileri yönünden esas itibariyle özel hukuk kurallarına tabidir. Bu tür kamu hizmetleri kanunla ve idari bir işlemle kurulmuştur. Kurumun özel hukuk hükümlerine göre faaliyette bulunması, kurumun üçüncü kişilerle yapacağı hukuki işlemlerde özel hukuk hükümlerinin uygulanacağı kuruluş metninde yazılı olmasına rağmen, idari bir işlemle kurulduğu için, idarenin sıkı denetim ve gözetimi altında faaliyetlerini yürütmektedir. Anayasaya göre de idare, kuruluş ve görevleri itibariyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.

İdareyi oluşturan örgütlerin, görev alanları itibariyle de bir bütünlük göstermeleri gerekir. İdareyi oluşturan örgütler, görevlerini birbirleri ile belli bir uyum içinde yürütmek zorundadır. Bu kural, kaynağını anayasadan almaktadır.

 

6-Sözleşme ile kurulan kamu hizmetleri:

              Kişilerin özel yönetim usullerine tabi kamu hizmetlerinden faydalanması, ilk bakışta bir ticari işletmenin müşterileri ile olan ilişkisine benzeyen ve sözleşmeye dayanan bir ilişki gibi görünmesine rağmen bu hizmetler de belli ölçüde kamu hukuku kurallarına tabidir. Dolayısıyla, söz konusu ilişki, basit bir sözleşme ilişkisi sayılmaz. Ekonomik kamu hizmetleri alanında bu türden ilişkiler geçerlidir.  Bu tür ilişkiler özel hukuk kurallarına tabi olduğu için, taraflar arasında uyuşmazlık doğduğunda adli yargı yoluna gidilecektir. Örneğin; İGDAŞ ile doğal gaz kullanmak üzere yapılan sözleşmeler, bir özel hukuk sözleşmesi olup uyuşmazlığın çözüm yeri adli yargıdır.           

         Kamu hizmetleri, sadece idare tarafından yürütülen hizmetler değildir.  İdare tarafından bazı durumlarda kamu hizmetlerinin yürütülmesi görevi bir sözleşme ile özel hukuk tüzel kişilerine devredilmiş olabilir. Bu durumda, kamu hizmeti özel hukuk tüzel kişisi tarafından yürütülecektir. Bu hizmetin kusursuz yürütülmesi için idare denetim ve gözetim görevini sürdürmeye devam edecektir. İdare kamu hizmetinin yürütülmesi görevini özel bir imtiyaz sözleşmesi ile özel hukuk tüzel kişisine devretmektedir.

 

7-İdarenin özel hukuk kişileri gibi hareket ettiği durumlar:
             İdarenin özel hukuk kişileri ile aynı koşullarda hareket ederek yaptıkları işlemlerin iptali veya idarenin yaptıkları eylemler ile üçüncü şahıslara verdikleri zararların tazminine ilişkin davaların çözüm yeri idari yargı olmayıp, adli yargıdır.

            İdarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetine ilişkin uygulamaya koyduğu plan ve projeye göre yol, kanal, baraj, suyolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında üçüncü kişilere verdiği zararlardan sorumlu olacaktır. 

            İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılacak tam yargı davaları idari yargı yerinde açılmalıdır.

Ancak,  idare tıpkı hakiki bir şahıs gibi davranır, herhangi bir ayni hakka müdahale ederse, örneğin özel mülkiyete ait bir taşınmaza kamulaştırmasız el atarsa veya plan ve projeye aykırı bir işin görüldüğü sırada üçüncü bir şahsa zarar verirse zararın tazmini adli yargıda görülecektir. Mülkiyete tecavüzün önlenmesi ve haksız fiillere ilişkin davalar özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümlenir. (2)

Bir kamu kurumu tarafından, bir tesisin yapımı sırasında özel şahsın mülkü olan araziden toprak alınması veya böyle bir yere toprak ve moloz dökülmesi sonucu doğan zararın tazmini için açılan dava adli yargının görev alanına girer. Kamu kurumu başkasının malını dilediği gibi kullanamaz. Özel mülküne tecavüz edilen üçüncü şahıs, adli yargıda haksız fiilden doğan tazminat davası açarak zararının giderilmesini ister.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu, istimlâksiz el atma halinde kamu kurumunu istimlâk yasasına aykırı hareket ederek üçüncü şahsın malını elinden almasını kanunsuz bir işlem kabul etmiş ve mülkiyete tecavüzün önlenmesi veya haksız fiil neticesinde doğan zararın giderilmesinde adli yargıyı görevli saymıştır. (3)

Bir kısmı kamulaştırılan taşınmaz maldan, artan kısmı yararlanmaya elverişli bir durumda değil ise, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda dava açılmayan hallerde mal sahibinin en geç kamulaştırma kararının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yazılı başvurusu üzerine, bu kısmın da kamulaştırılması zorunludur. (4)

            Baraj inşası için yapılan kamulaştırmalar sonunda, kamulaştırma sahasına bitişik taşınmaz mallar, çevrenin sosyal, ekonomik veya yerleşme düzeninin bozulması, ekonomik veya sosyal yönden yararlanılmasının mümkün olmaması hallerinde, sahiplerinin yazılı başvurusu üzerine kamulaştırmaya tabi tutulur. İdare, bu taşınmaz mallar üzerinde imar mevzuatı hükümlerini de göz önünde tutarak dilediği gibi tasarrufta bulunabilir ve gerektiğinde Hazineye bedelsiz olarak devredebilir.

            Uyuşmazlık Mahkemesi de, kamu idaresi ile özel şahıs arasında çıkan uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı olduğuna karar vermiştir.(5)

 

8-İdareye ait taşıt araçlarının yaptığı kazalar:
 İdarenin sahip olduğu taşıt araçlarının yaptığı kazalardan ve üçüncü şahısların

uğradıkları zararlardan doğan uyuşmazlıkların çözüm yeri de adli yargıdır. Yolcu olarak seyahat ettiği trende meydana gelen kaza sonucu yaralanan ve bedensel zarara uğrayan kimse, zararının tazminini TCDD’DEN talep edebilecektir.  Ancak, kaza sırasında trende yolcu olarak bulunduğu için, davasını T.Ticaret Kanununun taşıyıcının sorumluluğuna ilişkin hükümler çerçevesinde adli yargıda açacaktır.(6)

Taşıyıcı, yolcuların kazaya uğramalarından doğan zararı tazmin eder. Yolcunun kaza sonucunda ölmesi hâlinde, onun desteğinden yoksun kalanlar da, uğradıkları zararın tazminini taşıyıcıdan isteyebilirler. Ancak, taşıyıcı, kazanın kendisinin veya yardımcılarının gerekli bütün özeni göstermelerine rağmen, kazanın meydana gelmesini önleyemediklerini ispat ederse tazminat ödemekten kurtulur.

Karayolları Trafik Kanunu uyarınca, kamu kurumlarınca kullanılan araçların yaptıkları kazalardan zarar gören, hakiki veya tüzel kişiler de zararlarının tazminini kazaya neden olan kamu kurumu aleyhine adli yargıda dava açarak talep edeceklerdir. Ancak kazanın meydana gelmesi idarenin hizmet kusurundan doğmuşsa bu durumda tazminat davasının idari yargıda açılması gerekir.  Örneğin, tünel içinde gerekli aydınlatma yapılmamışsa ve uyarıcı trafik işaretleri yoksa bu takdirde idarenin hizmet kusuruna dayanılarak açılan davalara idari yargıda bakılacaktır. (7)

İdareye ait araçların yaptıkları trafik kazalarında, zarar gören kamu görevlisi ise bu takdirde idare ile zarar gören arasındaki ilişkinin hukuki niteliği nedeniyle, dava idarenin sorumluluğu ilkeleri çerçevesinde idari yargı yerinde açılacaktır.(8)

 

9-İdari para cezaları:

İdari para cezaları, yasal düzenleme ile adli yargının görev alanına dâhil edilmiştir. 1615 sayılı Gümrük yasasına göre gümrük idarelerince verilen para cezalarına karşı adli yargıda dava açılacaktır.

Uyuşmazlık mahkemesi 14.03.2016 tarihinde: idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idari yaptırım kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi tarihinden itibaren en geç on beş gün içinde, sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğine karar vermiştir.(9)

3194 sayılı İmar yasasına göre imar mevzuatına aykırı yapıların sahiplerine kesilen para cezalarına karşı da adli yargıda itiraz edilecektir.

1475 ve 4857 sayıl iş yasası ile 506 sayılı Sosyal sigortalar kanunu gereğince işverene kesilen para cezalarına karşı yapılacak itirazlar adli yargıda görülecektir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununa aykırılık nedeniyle iş kazasını süresinde bildirmeyen işverene aynı Kanun uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılan davanın da, adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir.(10)

4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanununa göre, taşımacılık, acentelik ve taşıma işleri komisyonculuğu ile nakliyat ambarı ve kargo işletmeciliği yapanların yetki belgesi almadan işe başlamaları üzerine kesilen idari para cezalarının iptali adli yargıdan istenir.

1608 sayılı Yasada, Belediye Encümeni tarafından verilen idari para cezası ile işyerinin belli bir süre kapatılmasına ilişkin karara karşıda adli yargıda dava açılır.

Alkollü araç kullanırken yakalanan ve ehliyetini ibraz edemeyen sürücüye karşı kesilen idari para cezasının iptali için adli yargıya başvurulacaktır.

Trafik cezalarına karşı itiraz yine adli yargının görev alanındadır. Karayollarında meydana gelen ve yalnız maddi hasarla sonuçlanan trafik kazalarında, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin davaların çözüm yeri adli yargıdır. Zarar görenin kamu görevlisi olması halinde de adli yargı görevlidir. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da adli yargı görevlidir. (10)

Sahil Güvenlik Personeli olan askerler hakkında, idari görevleri sırasında işledikleri göçmen kaçakçılığı suçları nedeniyle açılan kamu davasının adli yargı yerinde çözümlenmesi gerekir. Askeri yargı, askerî mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, asker kişiler tarafından işlenen askerî suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye mahkemelerinde görülür.  (11)

Amme alacaklarının tahsili usulü hakkındaki kanuna göre, yapılan haciz işlemlerine karşı açılacak istihkak davalarına adli yargı içinde icra hukuk mahkemeleri görevlidir.

Tapu Sicili ile ilgili tescil, terkin ve tashih işlemleri ile ilgili davaların çözümü adli yargıya aittir. Tapu kaydındaki yüzölçümü ile gerçek yüzölçümünün farklı olması nedeniyle, tapu kayıtlarının özenle tutulmadığını iddia ederek, tapu sicil müdürlüğü ve kadastro müdürlüğü aleyhine yaptığı yanlışlık ve hatalar nedeniyle uğradığı zararının tazmini isteyen kimse Medeni yasanın 1007 ci maddesine göre adli yargı yoluna başvuracaktır.(12)

Uyuşmazlık mahkemesinin 11.11.2013 tarihli kararı:

Şirket adına kayıtlı gayrimenkulün tapu kaydı,  mera vasfına sahip olduğu gerekçesiyle iptal edilmiştir. Şirket, tapu kadastro işlemlerinin gereği gibi yerine getirilmemesinden zarara uğradığını ileri sürerek dava açmıştır.

Medeni yasaya göre: Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan

Devlet sorumludur. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yerdeki adli yargı mahkemesinde görülecektir.  (13)

 

10-İdarenin yaptığı haksız ödemelerin geri alınması:

        İdarece yapılan haksız ödemelerin, bir yargı kararına gerek kalmadan geri alınması ancak açık bir yasal düzenlemenin varlığı halinde mümkündür. Böyle bir yasal düzenlemenin mevcut olmadığı hallerde idarenin kendiliğinden geri alma işlemini gerçekleştirme yetkisi yoktur. Bu gibi durumlarda idare, adli yargı yoluna başvurmak suretiyle haksız ödemenin geri alınması için dava açacaktır.

 

11-İmtiyaz sözleşmeleri yap işlet devret modelleri:

         İmtiyaz sözleşmeleri, idari bir sözleşme ile kurulduğu için, sözleşmenin kurulmasından başlayarak, idare ile imtiyaz sahibi arasında çıkacak uyuşmazlıkların çözüm yeri idari yargıdır. İmtiyaz sözleşmesinin iptali ve tarafların tazminat taleplerine ilişkin istemleri Danıştay da görülür. İmtiyaz sahibi ile hizmetten yararlananlar arsında çıkan uyuşmazlıkların çözüm yeri ise adli yargıdır.

          Yap işlet devret sözleşmeleri de imtiyaz sözleşmesidir. 3996 sayılı kanunun 5.ci maddesinde 4493 sayılı kanunla yapılan değişiklikle Yüksek planlama kurulunca belirlenen idare ile sermaye şirketi veya yabancı şirket arasında yapılacak sözleşmeler hakkında özel hukuk hükümleri uygulanacaktır. Anayasada yapılan değişiklikle uyuşmazlıkların tahkim yolu ile çözümlenmesi olanağı da sağlanmıştır.  Yap işlet devret türü sözleşmeler için idari yargı yolu ile iptal davası açılamaz.

 

12-Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre yapılan sözleşmeler:

          Devlet İhale Kanunu Hükümlerine göre Büyükşehir Belediyesi ile imzalanan cadde kenarı park alanları kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıkların adli yargıda çözümleneceğine karar verilmiştir.

         2886 sayılı Devlet İhale Kanununun Md.1/1 göre, sözleşme aşamasına kadar idarece alınan karar ve yapılan işlemlerin iptali istemiyle açılan davalar idarî yargı yerinde çözümlenir. Sözleşme yapıldıktan sonra sözleşme hükümleri uygulanacağından ortaya çıkan uyuşmazlıkların, sözleşme ve özel hukuk hükümlerine göre adlî yargı yerinde görülmesi gerekir. (14)

13-Kamu İktisadi Kuruluşları:

         Kamu iktisadi kuruluşları (KİT’LER ) idari bir işlemle kuruldukları halde kuruluş kanunlarında üçüncü kişilerle olan ilişkilerinde özel hukuk kurallarının uygulanacağı ve bu ilişkilerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde adli yargının yetkili olduğu açıkça düzenlenmiş olmalıdır. Bu durumda, kamu iktisadi kurumu ile üçüncü şahıslar arasında doğan uyuşmazlıkların çözüm yeri adli yargı olacaktır. Ancak, Kamu iktisadi kuruluşlarının kamu hukukuna dayanarak yaptıkları işlemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümünde idari yargı görevli olacaktır.

14-Uyuşmazlık Mahkemesinin görevi:

            Uyuşmazlık Mahkemesinin görevinin ne olduğu, kuruluş kanununun birinci maddesinde açıklanmıştır.  Uyuşmazlık Mahkemesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile görevlendirilmiş, adlî, idarî ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili bir yüksek mahkemedir.

!5-Olumlu görev uyuşmazlığı:

            Görev uyuşmazlığı, idarenin adliye karşı­sında bağımsızlığını öngören idari rejimin bir sonucudur. İdari rejimin karşıtı olan adli idare rejiminde idari davalar da adli merci­lerce görüldüğünden birbirinden ayrı ve bağımsız yargı sistemleri arasında görev uyuşmazlıkları ortaya çıkmaz. İdari rejimde, idarenin taraf olduğu davaların çözümünde adliyenin görev alanı dı­şında tutulması amaçlanmıştır. Adli yargının, idarenin taraf olduğu davalarda kendini görevli sayması halinde, idarenin görev itirazında bulun­ma imkânı vardır. İdarenin yaptığı itirazının dikkate alınmaması durumunda, görev uyuşmazlığı çıkarılarak bu uyuşmazlığın uyuşmazlık mahkemesince çözülmesini sağlama yolu­na gidilir.

Görev uyuşmazlığı çıkarma, adli, idari ve askeri bir yargı merciinde açılmış olan davada ileri sürülen görev itirazının reddi üzerine ilgili Başsavcı veya Baş kanun sözcüsü tarafından görev konusunun incelenmesinin Uyuşmazlık Mahkemesinden istenmesidir.

            Yetkili Başsavcı veya Baş kanun sözcüsünün Uyuşmazlık Mahkemesinden istekte bulunabilmesi için, görev itirazının hukuk mahkemelerinde en geç birinci oturumda, ceza mahkemelerinde delillerin ikamesine başlamadan önce; idari yargı yerlerinde de dilekçe ve savunma evresi tamamlanmadan yapılmış olması ve yargı yerlerinin de kendilerinin görevli olduklarına karar vermiş bulunmaları şarttır.

            Görev itirazının yargı makamınca yerinde görülerek görevsizlik kararı verilmesi halinde, görev konusunun Uyuşmazlık Mahkemesinde incelenebilmesi, temyizen bu kararın bozulmuş ve yargı makamınca da bozmaya uyularak görevli olduğuna karar verilmiş bulunmasına bağlıdır. Uyuşmazlık çıkarma isteminde bulunmaya yetkili makam; reddedilen görevsizlik itirazı adli yargı yararına ileri sürülmüş ise Cumhuriyet Başsavcısı, idari yargı yararına ileri sürülmüş ise Danıştay Baş kanun sözcüsü, askeri ceza yargısı yararına ileri sürülmüş ise Askeri Yargıtay Başsavcısı, Askeri İdari Yargı yararına ileri sürülmüş ise bu mahkemenin Baş kanun sözcüsüdür.

16-Olumsuz görev uyuşmazlığı:

            Olumsuz görev uyuşmazlığının varlığının ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir. Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.(15)

17-Sonuç:

        Buraya kadar anlattıklarımızla, idari bir işlemle ve idare hukuku esaslarına göre kurulan sözleşmelerin veya özel kanunlarla kurulan kamu kurumlarının, kamu hizmetlerinin yürütülmesi sırasında, kamu hizmetinden yararlananlarla aralarında çıkan uyuşmazlıkların çözümünde idari yargı yerinin değil, adli yargının yetkili olduğunu örnekleriyle açıkladık.

         Özel kanunlarla kurulan kamu kurumlarının, kuruluş kanunlarında üçüncü kişilerle aralarında çıkan uyuşmazlıkların adli yargıda çözümleneceği düzenlenmişse, bu durumda uyuşmazlıkların çözümü için idari yargı yoluna gidilemeyecektir. Bazı durumlarda kamu hizmetinin yürütülmesi sırasında idare ile hizmetten yararlananlar arasında çıkan uyuşmazlıklarda kararsızlıklar olabilmekte ve adli yargıda açılması gereken dava, idari yargıda veya idari yargıda açılması gereken dava adli yargıda açılmaktadır. İdari yargı ile adli yargı arasında görev uyuşmazlığının ortaya çıkması durumunda uyuşmazlık mahkemesi devreye girmekte ve yetkili yargı yeri uyuşmazlık mahkemesince belirlenmektedir.

              Uyuşmazlık mahkemesi kararları kesindir ve ilgili yerleri bağlar. Uyuşmazlık mahkemesince verilen kararların geciktirilmeden uygulanması gerekir. Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına karşı kanun yoluna gidilemez, düzeltme istenemez.(16)

İSTANBUL BAROSU DERGİSİ MAYIS-HAZİRAN 2021

Kaynakça:

(1)   Prof. A.Ş. Gözübüyük İdari Yargı

(2)   Prof. A.Ş. Gözübüyük İdari Yargı

(3)   Yargıtay İ. B. K. 1958/17 E. 1959/15 K. Sayılı kararı

(4)   Uyuşmazlık Mah. 2016-434 E. 2016-547 K.

(5)   2942 sayılı Kamulaştırma Yasası

(6)   Uyuşmazlık Mah. 2016-370 E. 2016-542 K.

(7)   Uyuşmazlık Mah. 2016-97 E. 2016-192 K.

(8)   Uyuşmazlık Mah. 2016-145 E. 2016-183 K.

(9) Uyuşmazlık Mah. 2016-80 E. 2016-132K.

(10)Uyuşmazlık Mah. 2015-981 E. 2016-28 K.

(11)Uyuşmazlık Mah. 2016-126 E. 2016-169 K.

(12) Uyuşmazlık Mah. 2015-4 E. 2015-4 K.

(13) Uyuşmazlık Mah.2016-209 E. 2016-248 K.

(14) Uyuşmazlık Mah. 2013-1539 E. 2013-1711 K.

(15) uyuşmazlık Mah. 2016-573 E. 2016-578 K.

(16) Uyuşmazlık Mahkemesi kuruluş ve işleyişi kanunu